“Sana paniksiz bir sevgi duyuyorum”, demiştin çok uzak ülkeden gönderdiğin ilk mektubunda..
Anımsıyor musun, hep sana ait kalmasını istediğim bu cümleyi?
Bir konferans için gittiğim bu çok uzak ülkenin, ılık bir sonbahar akşamında okudum Bayan Z’nin mektubunu. Mektubun bu cümleyle başlaması iyi bir cesaret örneği sayılsa da, diğer cümlelerde hep birikmiş korkularının izi vardı Bayan Z’ nin..
“Sen farklısın” diyordu, tanışmamıza yol açan ilk otobüs yolculuğu sonunda..
Hafta sonu için kayak merkezine düzenlenen otobüs gezisinde tesadüfen yan yana oturuyorduk. Yol boyunca konuşmaya susamışlığımızın olanca hızıyla konuştuk. Z akıllı, sevimli, orta boylu, içtenlik dolu bir kızdı. Gözlerinde sıcak, yumuşak bir bakış ve ona eşlik eden zekice titreşimler vardı. Konuşması üretken, devingen, düşünceleri de çok yönlüydü. Anlatımı giderek çoğalan bir kar topağı gibi kendi kendini besliyordu..
Çok sevinçliydim. Hava da güzeldi, söyleşi de.. Konuşacaklarımızın sınırları giderek genişliyor, konular da ufak derinlikler içeriyordu. Kayak merkezinden eğitim merkezine döndüğümüzde akşam olmuş, şehrin ışıkları yanmıştı.
Odama geldiğimde uzun süre düşündüm. Kimdi Bayan Z? Nerede, nasıl yaşıyor, hangi düşlerin peşinden koşuyordu? Günlük yaşam ilmiklerini bilen var mıydı? Kendine ait cümleleri nelerdi?
Yatağa uzandım. Kafamdan yüreğime doğru engelli bir iç yolculuğa çıktım. Anlattıklarını ne beynimde, ne de kalbimde tam olarak bir yere oturtabiliyordum. Yurt dışına çıkmakla sorunlu olduğu insanlardan uzaklaşmış, ama sorunlarıyla ilk kez baş başa kalmıştı.
“Onunla daha çok konuşmalıyım” dedim içimden. Sorunlarını çözemesek de paylaşırız, böylece acısını azaltırız. Ama bu biraz erken bir istekti. Ne ben onu, ne de o beni tanıyorduk. Tanışma henüz tanıma evresine geçmemişti. Kafam düşünce gel-git’ lerindeyken gözlerim ağırlaştı ve uyudum.
Ertesi günün akşamında Bar’ da Afrika gecesi düzenlendi. Dans, müzik, içkiler, söyleşiler sıcak ve enternasyonal bir ortam oluşturmuştu. Şili’ li bir arkadaş Neruda’ dan aşk ve özgürlük şiirleri okuyordu. Z, salonun uzak köşesindeki bir masada tek başına oturuyordu. Yaklaştım ve kendimden beklemediğim bir nezaketle;
-yanınıza oturabilir miyim? dedim.
-elbette, dedi gözlerinde dünden kalmış hüzünlü bir ifadeyle..
Adımı sordu yavaşça. Ben de fısıltılı bir sesle söyledim. “Ya senin ki”? dediğimde, gülüştük epeyce.. İkimizin de aklına gelmemişti isim sormak. Oysa adlarımız bizden önce gelmişti, bu yabancı, uzak ülkeye.
-evli misin, dedi gözlerini kısarak.
-evet, ama burada değil, dedim. Yeniden gülüştük.
Sorularla yorulmamak için bir öneride bulundum:
-nüfus kâğıtlarımızı koyalım masaya.
-harika, dedi ve çantasına yöneldi.
Denetimsiz gülmeler bir-iki dakika sürdü.. Az sonra Bayan Z’nin yanaklarına doğru ince bir sızı gibi inen gözyaşlarını gördüm.
Gece yarısına doğru çıktık dışarıya. Ay ışığı gümüş rengiyle karanlığı silmişti. Uzayın sonsuzluğunda parıldayan yıldızlar adeta göz kırpıyordu bize. Sanki “gelin buraya, gökyüzünün balkonunda sohbet edelim” der gibiydiler. Yürüdük yol boyunca yıldızlara ulaşacakmışçasına. İleride gecenin sessizliğinde şırıltısı iyice duyulan Po nehri akıyordu. Z anlattı geçmişini, ta çocukluğundan başlayarak, fakülte yıllarını, sosyolojiyi bitirip uzman oluşunu, arkadaşlarını, arkadaşlıklarını, duygusal ilişkilerini, erkeklerin “ faydacı” tavırlarını, parçalanmış aşkları, ihanetleri ve şimdi artık anımsayamadığı zaman ve mekanlara dağılmış yaşam birikimlerini..Ve dedi ki sonunda, korkulu gözlerine eşlik eden umutlu sesiyle;
-ne zaman sevgi sözcüğünü duysam, paniklerim. Paniksiz bir sevgi kaldı mı dünyada? Var edebilecek miyiz yeniden, bitimsiz korkulara yenilmeyen sevgileri ve sevgilileri?
Anlattıkça içimin ısındığını, yüreğimin kabardığını duyumsadım. Yürüdük susarak.. Z, “ odama gidebilir miyiz?” dedi yavaşca.
-peki, dedim.
-odan nasıl?
Sessiz ve düşünceliydi. Gözlerinde, ay ışığının parlaklığında iyice kalınlaşan bir hüzün çizgisi vardı. Ve bir türküye başladı teklifsizce;
Odam kireçtir benim
Yüzüm güleçtir benim
Sesi güzel ve dokunaklıydı. Biz odaya girerken Ay ince bir bulutun arkasına geçiyordu.
Söylediği türkü yüreğindeki paniksiz sevginin çağrısı olmalıydı..