Uluslararası Şirketler Demokrasiden Yana mı?

Demokrasi ve Özgürlük, Ya da ekonomik zenginleşme… Veya hepsi yalan…

Dünyada demokratik toplum özelliğini koruyup da kalkınmış ülke örneği gösterebilecek kaç tarihçi vardır?

Yoktur sanırım… Ama gelin görün ki Türkiye’de bunun olması için maksimum çaba sarf ediliyor. Tabii devamlı toslayan da ekonomi oluyor.

Ekonomi toslayınca da siyaset tosluyor. Demokrasi ara veriyor, olağanüstü durumlar ortaya çıkıyor. Olağan üstü durumlarda kişilerin hak ve özgürlüklerini sınırlıyor.

Sendikal haklardan tutunda bağımsız yargılanma, serbest girişim, serbest sermaye hareketleri gibi önemli konularda sıkıntılar baş gösteriyor. Türkiye’de bunları hep bir arada aynı zamanda olumlu yönde yaşamak mümkün olmadı.

Dikkat edin, ekonomik gelişme dönemleri devamlı olağanüstü dönemlerden sonra gerçekleşti. Tabi herkes son dönem iktidarı ve gelişmeleri normalmiş gibi algıladı. Ama sanmasın ki bu gelişmeler dönemi bir olağanüstü bir dönemin sonucu değildir.

Unutmamamız gereken ve cevabını aradığım gerçeklik, bu gelişmeleri incelemekle sonuçlanacaktır. Çeşitli terör örgütlerine operasyonların sürdüğü, vesayet tartışmaları altında geçirdiğimiz bu günlerde o zamana ait birçok şeyi unuttuk sanki.

Aslında bugün tutuklama fırtınası yaşarken o günlerde karanlık kalan, farkında olduğumuz ama kurcalayamadığımız birçok konu gündeme gelmekte bazıları da kısmen de olsa aydınlanmakta. Özellikle koalisyon hükümetinden sonraki dönem, Ecevit Hükümetine yapılanlar, ondan önceki döneme ait karanlık noktalar… Ve sonrasında oluşan IMF programlı olağanüstü dönem…

Bana aslında 12 Eylül döneminin yapılanmasının kopyasıymış gibi geliyor. Sendikalar sindirilmiş, ekonomi çevreleri tek taraflı ve pısırık açıklamalarda bulunuyor,  herkes “felaket olmasın da buna razıyız” havasında bir geçiş dönemi yaşamışız.

Amerika’ dan getirilen Muhteşem  Kemal ( Derviş) ve onun uyguladığı yeniden yapılanma programları, ekonomik kurullar, finansal dönüşümler, finans ve bankacılığın, devletin yeniden yapılandırılması gibi radikal çalışmalar… Ancak o böyle bir geçiş döneminde yapılabilirdi. Ve bu işler o dönem yapıldı.

Elbette çeşitli finansal kuruluşlara büyük diyetler ödendi ama bir yandan da ülke yeni bir dönüşümden geçirildi. O günlerde uzmanlar gelişmelere hayret edip, her şeye rağmen Uluslararası kamuoyu ve finans çevrelerinin bizimle ilgilenmelerine şöyle bir kılıf uyduruyordu…”

ABD Ortadoğu’da olduğu sürece Türkiye her zaman yükselen ekonomi olacak” Tabi tezkere’de yaşanan hayal kırıklıkları, neo-conlarla bizim con-conların atışması,  yerelden dünya devini hedef alan politikalar, gibi çeşitli vakaların yoğrulduğu ortamda devamlı Türkiye ye sermaye girişi oldu.( Hem de hayret verici bir şekilde).

Tabii bu dönemin bir kısmında konjonktürel girişler de vardı, ama ilk dönem henüz dünya da carry-trade ( taşıma suyla ticaret- Çayın taşı, elin kuşu vurma vakası) işine bulaşmadan bu işler olmaya başlamıştı…

Düşününce, bu olağan üstü ekonomik gelişmeler bir stabilizasyon programı çerçevesinde yapıldığını hatırlayacağız. Bu stabilizasyon programı da anca olağan üstü bir atmosferde yazılabilir ve uygulanabilirdi ki öyle olmuştu. Nedense daha önceki gibi… 24 Ocak 1980, 1970-71, 1961 gibi. Anti demokratik ortamlar maalesef sermaye biriktirmek için uygun koşullar oluşturuyor.

Kısaca yine ekonominin kurtuluşu demokratik düzende fedakarlık gerektiği bir döneme denk gelmişti. Ben yerli hiçbir finans kaynağı odağının her halükarda özgürlük olmalı, demokrasi olmalı dediğini duymadım.

Burada en çok merak edilen devasa Uluslar arası şirketlerin dünya görüşü? Uluslararası şirketler her zaman demokrasiden yanadır ama onlar demokrasiyi kendi kuralları çerçevesinde uyguladıkları için nasıl bir demokrasiden söz ettiğimiz çok önemlidir.

Her zaman çok uluslu bir şirket CEO su gelip bizim gibi ülkelerde özgürlük demokrasi havarisi kesilirler. Ve bunu marifetmiş gibi anlatırlar. Aslında birçoğunun istediği devamlı emperyalist bir yönetimdir. Ve istedikleri sadece pazarları ele geçirmektir. Ve bu şirketler ne tesadüftür ki girmek istedikleri pazarlarda devamlı istikrarsızlık peşindedirler. İstikrarsızlık oluşturup yerel rakiplerini her zaman alt ederler. (Bilgi için “Bir Ekonomik tetikçinin İtirafları” John Perkins)

Başlı başına bir vaka olan Obama ziyareti, Türkiye’nin Kafkasya Yaklaşımı, Kuzey Irak politikalarındaki radikal değişimler, Afrika – Sudan Politikası, AB ekseninden ABD eksenine kayış bunları iyi yorumlamak lazım.
Yeni sermaye biriktirmek için yine yeni bir olağanüstü dönem mi geliyor?

Şunu bilmek lazım, çok cikcikli dönemler Türkiye ye yaramıyor. Gerilimli dönemlerde daha fazla kazançlı çıkıyoruz havası esiyor.  Bu sanal mı? gerçek mi? Onu da ayırt etmek pek mümkün değil.

Bunda hayır nedir acaba? Çok soru sormak ve cevap bulmak lazım…

print

Bir cevap yazın