Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle en önemli farklılıklarından biri işgücü verimliliğinin düzeyidir.Türkiye ile 15 ülke arasındaki göreli işgücü verimliliği farkı 1997-2001 arasında Türkiye aleyhine seyretmiştir. 2002-2004 döneminde ise durum Türkiye lehine olmuştur.
2002-2004 döneminde ortalama yıllık artış 15 ülkede yüzde 2.4, Türkiye’de ise yüzde 7.3 olmuştur.( Bknz; Zafer Yükseler, Türkiye’nin Rekabet Gücündeki Gelişim(1997-2004 Dönemi), aktaran; ebsohaber şubat 2005, sf; 40)
Böylece, Türkiye son yıllarda işgücü verimliliğini arttırarak göreli fiyat ve göreli döviz kuru dezavantajının bir kısmını telafi edebildi.
Yani, küresel rekabette fiyat ve döviz kurundan gelen rekabet edememe durumunu yüksek verimlilikle bir parça hafifletebildi. Daha açıkçası, üretici fiyatta ve kurda rekabet edemeyince verimliliği yükselterek rekabetçi olmaya çalıştı. Ancak işgücü verimliliğindeki hızlı artış büyümeye rağmen istihdam seviyesinin artmamasından kaynaklandı. Keşke büyümeyle birlikte istihdam da artsa ve artan istihdam kendinden daha yüksek oranda katma değer yaratabilse..
Rekabetin fiyat ve döviz kuru yerine öncelikle verimlilik faktörüyle olması iyi bir politika olmakla beraber sonsuz değildir. Verimliliğin de bir sınırı vardır. Bu sınır teknoloji ve işgücünün niteliğitarafından belirlenir.
Daha yeni teknoloji ve daha nitelikli emek ile verimlilik elbette sürekli arttırılabilir ama, nerede bu sürekli yeni teknoloji ve daha eğitimli işgücü?..
Ve nasıl ulaşılacak bu olgulara?..
Sonuçta Türkiye’nin önemli 15 ülkeye karşı rekabet gücü zayıflamakta ve bu ülkelerden ithalatı da artmaktadır.
Bu durumda yapılması gereken, küresel rekabette düşük ücret, düşük kur ve düşük mal fiyatıyla değil, kaliteli ürün ve yüksek verimlilikle yer alabilmeye çalışmaktır.