Tasavvuf naklî ilimlere değil de naklî hikâyelere dayalı kültürünü, rüyalar ve şeytanın ilhamlarından oluşturur. Şeytanın iğvâ, ilkâ ve ilhamları sürekli gaybdan ses bekleyen saftiriklere periyodik olarak servis yapılırken, bir taraftan da senaryosu şeytanlara ait kurgular rüya formatında şeyh ve müridlerin seyrine âmade kılınır. Yeni senaryolar üretip yeni heyecanlar yaşatmak onların işi. Uzun uzun konu işlemeye falan gerek yok, nasıl olsa rüya sahibi onu ermişçe yorumlayacaktır, o yüzden parçalı bulutlu birkaç sahne bile başyapıt ödülü kazandırabilir. Bakarsınız adam o rüya sayesinde şeyhliğini veya ğavslığını ilan edivermiş. Ara sıra da yönetmenin sesini kalınlaştırarak “sen uçacaksın” demesi pek keyif verici, hatta damdan atlatıcı bile olabilir.
Bu rüyalardan epeyce örnek vermek mümkün, fakat her birinin analizi ve ardı arkası kesilmeyen saçmalıkların tahlili ayrı bir kitap olur. Dileyen “Tezkiretü’l Evliya” isimli kitabı okuyup görebilir fakat biz yaşanan bir olayı hikâye edelim.
“ŞEYH ADAYI”
70 yaşlarındaydı. Tüm davranışlarında, her halinde ve ermiş pozlarında yılların mistik izlerini taşıyordu. Birisine anlattığı –birazdan bahsedeceğim- garip mevzular yüzünden benimle tanıştırılan bu amca, civar köylerden birinden. İstanbul merkezli (Ramazanoğlu Mahmud Sami) Nakşibendî tarikatındanmış.
Gerçeklerden huylanan mı, rüyalardan hoşlanan mı desem, ya da beslenen mi desem; bir tip.. Hem de bu beslenme bu günün işi değil. Yıllardır kaptırmış kendini.
Bir gün rüyasında peygamber efendimizin belden aşağı kısmını görmüş. Ona denilmiş ki:”Senin ahiretteki merteben budur.”
Bir gün rüyasında T.C. Başbakanı (Yıl 2006) R.Tayyib Erdoğan’ı görmüş. Bu sefer de denilmiş ki: “Senin dünyadaki merteben budur.”
Bir başka gün de rüyasında denilmiş ki: “Sen oldun artık, dünya dört kulplu bir kazan, bir ucundan da sen tut.”
Şimdi bu adam yıllarca müridlik yaptığı bu tarikata şeyh olmak için gereken rüyaları gördüğüne inanıyor. Diyor ki bana:
—Bu dünyanın en büyüğü kim?
— Bilmem.
-(Kendisi cevaplıyor) R.Tayyib Erdoğan
— Allah Allah
—Peki, öte tarafın en büyüğü kim?
— Bilmem.
—Allah. Ondan sonra kim?
— Bilmem.
—Peygamberimiz.
—Eee!?
—Ben bu dünyanın en büyüğü olan başbakanı rüyamda gördüm ve “senin dünyadaki seviyen bu” dediler. Ahiretteki Allah’tan sonra en büyüğün de belden aşağısını gördüm, “ahiretteki seviyen bu” dediler.
— Yani
—Yani benim işim tamam.
Bunlara ilaveten başka haller, başka rüyalar da anlattı. Anlamak için epey dinleyip, anladıklarımı analiz ederek düzgün cümleler halinde kendisine –doğru anlamış mıyım diye- aktarıp onaylattığım bu mevzuları size aktardım.
Adam bazen garip, bazen zavallı, okuryazarlığı olmayan, hiçbir şeyin dersini okumamış, dinlememiş, bir çocuğa elif-be öğret desen yok, abdesti guslü tarif et desen yok, bu ümmetin derdi nedir, çaresi ne desen hiçbir şeyden haberi yok amma şu rüyalar yok mu şu rüyalar; adamı çileden çıkarıp şeyh yapacak neredeyse!
Gülmeyin. Bu adam şeyhliğini ilan etse ve sessiz sessiz otursa postunda, geleni gideni, el öpeni, diz çökeni, seyreylese, vallahi nice doktor, hâkim, mühendis, vasıflı vasıfsız müridleri olur, akın akın ziyaretçiler hastalar, sakatlar el öpmek için sıraya geçer.
Bu adam bizim nasihatimizle şeyhliğini ilan etmekten korkanlardan (en azından şimdilik). Şayet ona şeyhim denildikten sonra konuşsak ona söz kâr etmezdi. Bunun gibiyken nasihat edilmeyen veya nasihat kâr etmeyen ve çoktandır şeyhlik yapan niceleri var. Ona dedim ki: Amca evvela bilesin ki rüyaların bir rahmanî (salih) olanları, bir de şeytanî (bâtıl) olanları vardır. Şeytan her kılığa bürünür ve insanla konuşabileceği gibi kalbine de ilkâ eder. Sen bunları birbirinden ayırt edebilir misin?
—Hayır edemem.
Bu sözünden (ben bilirim demeyişinden) onun samimiyetine inanmaya başlıyorum.
Bana sorduğun soruya, ahiretin en büyüğü kim sorusuna gelince; bilesin ki Allah hem dünyada hem ahirette, hem de bizim bilmediğimiz âlemlerde en büyüktür. “Ondan sonra en büyük kim?” sözüne gelince; hâşâ bu batıl bir sözdür. Allah ile mukayese edilecek en büyük yoktur. Ondan sonra en büyük peygamber demek bile şirktir. Çünkü Allah Rabb’dır, İlah’tır, peygamber ise O’nun yarattığı bir insandır.
Sonra dünyanın en büyüğü dediğin başbakanın en büyük olması nasıl oluyor?
En büyük ülkenin mi başında? En güçlü kudretli bir iktidarın mı reisi? En bilgili âlim mi? En faziletli fazıl mı? Yoksa sen Türkiye’yi dünya demek mi sanıyorsun, (küçük düşürmemek için birkaç sorudan da vazgeçtim.) Fakat anladım ki gerçekten Türkiye demek ile dünya demek aynı şeydi ona göre ve başka ülkeler, başka başbakanlar yoktu.
Şaşılacak iş, bir cahilin bile mürid olması ne tehlikeli işmiş. Bu adam askerlikte tanıştığı biri tarafından bu tarikata dikey geçiş yapmış. Elli senedir kat ettiği yol gözünüzün önünde işte.
Bu kısa sohbet esnasında beyninde dolaşan kanın devir-daim emareleri gözünde belirmeye başladı. Yarım saatte sorduğumuz soruların aklı nasıl harekete geçirdiğini göz önünde bulundurursak, bu tarikatlar, bu dergâhlar elli senedir bu aklı uyuşturmaya uğraşmasa bu adam süs bitkisi gibi cahil kalmaz, şeytanın da oyuncağı olmazdı. Hem dünyasını hayatın gerçeklerinden kaçırmaz, hem ahiretine kaliteli azık biriktirir, hem de torunlarına öğretecek bir şeyler öğrenirdi.
Gelelim peygamber efendimizi rüyada görme meselesine; rasulullah buyuruyor ki: Beni rüyasında gören gerçekten görmüştür, şeytan benim suretime giremez. Peki, kime diyor bunu? Onun suretini bilenlere elbette. Sen peygamberin suretini hiç gördün mü veya en azından onun yüzünü, kaşını, gözünü, boyunu endamını tarif eden hadisleri okudun mu?
—Hayır.
—Peki, rüyana giren adam “ben peygamberim” dese inanacak mısın?
—Evet.
—Niye?
—Bilmem.
—Çünkü inanmak istiyorsun, çünkü senin hayatın rüyalar olmuş, işin gücün rüya, kendini bunlara kaptırmışsın. Kaldı ki sen peygamber olduğunu sandığın kişinin yüzünü bile görmemiş, iki tane bacak görmüşsün, üstü yok! Bu nasıl peygamberi görmek! Ayrıca bir kimseye nispetle başka birinin ilmî veya takva seviyesi onun beline kadar mı temsil edilir? Böyle bir benzetme doğru mu?
Haklısın der gibi ve biraz mahcup başını sallıyor.
Dünya dört kulplu bir kazan sözüne gelince; dünyanın kulpu falan yok, olsa bile sen ne kadar yük taşıyabilirsin? Kaç kişinin vebalini omuzlayıp kendini de onları da helak edeceksin. Vallahi şeytan seni yollara salar, bu yaştan sonra seni oyuncak eder, imanını elinden alır. Sen Lâ ilâhe illallah de, namazına, zekâtına orucuna, haccına güç yetirmeye bak. Helallere, haramlara dikkat et. Senin şeyhliğin böylece kendine olsun. Vesselam…