Saatli Bomba!!

Dünyadaki bütün paralar bir araya gelse, hayatımıza fazladan bir gün alamaz. Dünyadaki varlığımızın bir limiti olduğu gibi kazandığımızın paranın da bir limiti vardır.

Kastedilen süreç bir zaman diliminin saniyeleri içerisinde harcanan yaşantılardır. Para ise bu süreç içerisinde ihtiyacımız olan her tür maddi gereksinimlerimizi karşılayan bir nevi yaşama aracımız olarak da görülen hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.

Kazanılan paranın harcanması o kadar zordur ki bizim için çünkü o parayı kazanmak için emek harcamışızdır, o paranın değeri çalışmış olduğumuz saniyelerle ölçülür. Çalışılan saniyelerin yanı sıra üretilen birçok düşünce ve fikirler para kazanmamızın nedenidir. O parayı kazanmak için kafa yormuşuzdur, emek sarf etmişizdir, hayatımızın bu bölümünü para kazanmak için harcamışızdır. Saniyelerimizi hiç düşünmeden feda etmişizdir. Peki, bu durum tek boyutlu bir durum mu? Yoksa para kazanırken harcadığımız saniyeleri kazandığımız paralarla geri alabilir miyiz?

Aklıma okul zamanlarımda bize öğretilen termodinamiğin bir kanunu geliyor. “Var olan enerji yok olmaz, hiç bir enerji yoktan var olmaz.” Düşünüyorum evet diyorum para kazanmamız için biz enerji sarf ediyoruz. Enerjimizi de yediğimiz yemeklerden alıyoruz. Buraya kadar her şey normal ilerlerken bu işleri yaparken kullanmış olduğumuz saniyelere ve bizim bu süreyi kazanmamız için yapmamız gereken hiçbir şey olmadığı halde bu zamana nasıl sahip olduğumuz aklıma takılıyor? Hani hiçbir şey sarf etmeden hala üretimi devam eden hiç bir şey yoktu. Hani nerde o tüketilen saniyelerin üretimini yapmış olduğumuz çaba? Bitmez tükenmez olmayan ama sahip olduğumuz bir gün içindeki o 86400 saniye içinde ne yapıyoruz. Harcamaya kıyamadığımız ama saniyelerimizi harcayarak kazandığımız para kadar da mı önemi yok o saniyelerin. Değerini bilmeden boşa harcayarak geçirilen onca zaman? Gereksinimiz olmadığımız halde almış olduğumuz maddi ihtiyaçlarımıza harcanan parayı yeri geldiğinde acıyarak israf olarak nitelendirdiğimiz halde boşa ve gereksiz yere harcanan bincelerce, onbinlerce hatta yüzbinlerce saniyelere neden israf olarak bakamıyoruz?

Sonra fark ediyorum o boş yere harcanan saniyelerin, yerini hiçbir şeyin tutmadığı ve karşılığı olmayan zamanların bize verilen bir armağan olduğunu. Sonra yine soruyorum kendime acaba bunun için mi o bitmez sandığımız ömrü hayatımızı değer vermeden harcayışımız?

Saniyeleri paraya çevirebildiğimizi bildiğimiz halde parayı saniyelere çeviremeyişimizi bilmemezliğe gelişimiz mantık ve akıl çerçevesinde yaşayan biz insanlığın trajikomik halini gözler önüne seriyor aslında. Emek harcanarak kazanılan insanoğlunun maddi manevi sahip olduğu her şey, ona armağan edilen ve bir daha göremeyeceği o saniyelerden daha önem arz ediyor bu devirde. Çünkü insan davranışlarının kıymet bilemeyişler içerisindeki tavrı insanın emeklerinin bir ürünü olmamasının bir sonucu olarak görülüyor. Kullanılma biçimlerinde bile farklılıklara rastlanabiliyor.

Bir daha yaşama şansım olsaydı dakikaların değil saniyelerin değerini bilirdim diyor Dostoyevski. Geri getiremeyeceği, ne yaparsa yapsın tekrar yaşayamayacağı yaşantıların kıymetini harcadığı onca zamandan sonra anlayabiliyor insan. Ama tek problem geri dönüşü olmayan bir yolda yürüdüğünü unutuyor insanoğlu. Arkasına baktığında ise bir pişmanlık duygusuyla birlikte bir çift gözün arkaya bakarak ilerlediğini yıllar sonra anlayabiliyor. Kazanmış olduğu onlarca paranın kendisine armağan edilen saniyelerin yanında pek de önemi olmadığını düşünüyor iş işten geçtikten sonra.

Kısacası hayatımızı yaşamak için o kadar zaman harcarız ki bir müddet sonra hayatımızı yaşamaya vakit bulamayız. Yaşımız, konumumuz, durumumuz, halimiz, vaktimiz ne olursa olsun yaşamak için beklemekten ziyade harekete geçmek gerekir. Çünkü gün gelir saatli bomba misali patladığımız zaman arkamızda daha yaşanması gereken onca olay bırakırsak hayatın bizi pek de affedeceğini sanmıyorum. Onun için saatli bomba şimdilik gürültüyle tıklamaya devam ederken boşa zaman harcamanın mantıklı bir tarafı olacağını düşünmüyorum.

Nazım Hikmet’in de dediği gibi en güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız.

Saniyelerin değerini ve yaşamın o büyülü güzelliğini fark etmeniz dileğiyle..

print

Bir cevap yazın