Sanat mı, Erotizm mi?

Kadın, güzelliğin sembolüdür… Sanat eserlerinin ilham kaynağı olmuştur tarih boyunca… Masum, narin, kırılgan, şehvetli, çekici… Oysa günümüzde kavram, kendi güzelliğini fark edemeyen bazı bayanların pervasızca davranışları neticesinde, “seks objesi” gibi tanıtılarak basitleştirilmektedir.

Yeme-içmenin de bir sanat olduğu gerçeği, yemeğin sunumunun değerini ortaya çıkarmıştır. Yemek sanatı, farklı tasarımlarda oluşturulmuş  mekanlarda kendisine kimlik bulmaktadır. Bir mekanın tasarımı, dizaynı o yerin müşteri çekmesinde önemli bir etkendir. O nedenle yiyecek-içeceklerin lezzeti, görünüşü ve yemeğin sunulduğu atmosfer bütün olarak değerlendirilmektedir.

80’lerde Amerikalı şef  Charlie Palmer’ın tabakta düşündürücü sunumlarıyla başlayan “dekonstrüktif yemek mimarisi” modernizmin kıvrımlarında yoğrularak sanata dönüşmüştür. 90’ların yeni yemek trendi “füzyon mutfak” ile  farklı uluslara ait mutfak teknikleri ve malzemeler tek tabakta birleştirilerek, yeni tatlar ve sunumlar nitelik kazanmaya başlamıştır. 2000’lere gelindiği zaman ise; Uzakdoğu’da geleneğe dönüşen “kadını adeta tabağa dönüştürme” sunumu, tüm dünyada ilgi çeken bir trend olmuştur. Çıplak kadın vücudunun üzerinde yenilen suşi, boyunda servis edilen kum midyeli noodle, baldırda somon füme, karın boşluğunda bal- kaymak, sırtta bıldırcın yumurtası-siyah havyar-deniz börülcesi vb., kadın vücudunun kıvrımlarında sergilenen yemekler tüm dünyada yaygınlaşmıştır.

Sunumu sanata dönüştürmeye çalışan bir Japon geleneği şimdilerde İstanbul’da!

Gel gelelim şimdi Japonların “Nyotaimori” adını verdikleri “kadın vücudunda yemek sunumu sanatı”, 350 doları olan ve 18 yaşından büyük herkes için İstanbul’da şova dönüşüyor. Japon mutfağının önemli temsilcilerinden olan Morigroup’un organizesiyle, İstanbul gece hayatına farklılık getiriyor.

*Peki  “Nyotaimori” gerçekten sizce bir “sanat “mı? Yoksa “kadını servis malzemesine dönüştüren-sadece erotizm unsuru haline getiren” bir anlayış mı?…

*Ülke olarak her gördüğümüz şeyi örnek alıp başka milletlerin geleneklerine merak salmak yerine, “kendi geleneklerimizi geliştirmeye çalışsak “ daha güzel olmaz mı?!…

Belki o zaman London Eye’ı (Londra’nın Gözü) görüp de “Biz de yapsak mı birtane bundan acep?..” diye iç geçirmeyiz.

print

Bir cevap yazın