Nevval SEVİNDİ
ORTAYOL
Bu denli güzel ve kimliği sağlam bir kenti nasıl kimliksizleştirebilirim diye düşünseniz ancak bu kadar soldurursunuz. istanbul’un sokak satıcıları, sokak yemekleri ve dokusu çok değerlidir. 2004’de Anıtlar Yüksek Kurulu Boğaz’daki balık satan teknelere bile takmıştı. Bir ara en eski Türk “fast-food” ürünü balık ekmek satılamaz olmuştu. Oysa Sarıyer’de bitmekte olan dev bir cami var.Deniz manzaralı ve dev bir çirkinlik. Mimar Sinan’ın İstanbul’unda cami çirkinlik yarışması yapılsa birinci kolay bulunamaz! Anıtlar Yüksek Kurulu tatilde mi acaba? Sarıyer balıkçıları Osmnalı döneminden beri varolan bir dokuydu. Orayı da kaldırmışlar.Yerli esnafı tarumar etmişler. geleneksel bir yer daha tahrip edildi.Tıpkı Beyoğlu gibi ruhsuz taşlar,beton ve parke yığını bir kimliksizlik abidesi olmuş. Buradaki gelenek de böylece tırpanlanmış. Osmanlı’dan beri aileler buraya tatil günleir gelir, balığını yer,balık alır ve muhallebisini yer eğlenirlerdi. sarıyer’e gitmek diye bir hedef vardı. Bu çirkinleştirilen İstanbul kimliksiz ve kişiliksiz yöneticilerin zevksiz yeleştirmeleri. Batılı kültürde uzmanlar, bölgede yaşayanlar, sanatçılar,antropologlar,sosyologlar hep birlikte çalışır ve kentteki anılaır korur. nerede sizin anılarınız? Anılarınızın olduğu mekanlar?Ne doğduğum İzmir’de var, ne İstanbul’da? Anılarımızı gömen zihniyet ve politik anlayış tek tip insandan hoşlanan hoşgörüsüzlüğün adı. ne yazık! Bu güzel İstanbul’u zevksizlik curcunasına dönüştürdüler. Laflar iri iri ama söyleyenlerin boğazına takılmıyor. Allah bizi kurtarsın vesselam….
2004’deki yazım:
İnatlaşma seven yöneticilerimiz balık ekmek teknelerini ve Yeniköy’deki teknelei kaldırdılar. ne güzel,Türkiye’nin bütün sorunlarını çözdük diye o gece rahat uyumuşlardır!!
Dünyaca ünlü gurmeler bir iki yıl önce İstanbul’a geldiler. Eminönü’nde satılan “balık ekmek” en beğendikleri yiyecek olarak gazetelere konu oldu. 1800’lü yıllardan beri Türk “fast-food”u balık-ekmek Galata Köprüsü’nün simgesidir. Şimdi bunu küçümseyen zihniyet yasaklama kararı çıkardı. Sağlık koşullarını denetlemek yerine yasaklama kolaycılığından kurtulamıyoruz bir türlü. Yasakla, kurtul! Yani kültürünü kaybet, kurtul! Çünkü Amerikan fast-food restoranları alkışlarla açılırken Türk mutfağının en eski hazır yiyecekleri çöpe atılıyor.Bu yetmiyor bir de Anıtlar Yüksek Kurulu Yeniköy’de bağlı teknelere takıyor. Görüntü kirliliği yaptığını keşfeden Anıtlar Kurulu’nun İstanbul’una bakıyorsunuz görüntü kirliliğinden Süleymaniye’yi görmek mümkün değil. Olduğunuz yerde durun ve çevrenize bakın, görüntü kirliliğini saymaya elinizin parmakları yetmez. Ayrıca o kadar görüntü ve kural düşkünü bir ülkeysek hiçbir zaman saatinde gelmeyen, kuralları ihlal eden ve adam ezen halk otobüslerini kaldıralım. Olmaz mı?
Trivana eski İstanbul’dan güzel bir anı gibi duran Yeniköy’deki teknelerden biri. 50 kişilik iki ailenin beslendiği bu teknede en nadide lezzetleri bulabilirsiniz. Tekne tam bir KOBİ yani aile işletmesi. Gelinler, oğullar ve yeğenler kadar Rizeli büyükanne de çalışır.
Rizeli büyükanne kendi kültürünü ve lezzetini pişirip dağıtır halka. Hamsi koli, hamsi dolması, kara lahana, mıhlama ve mısır ekmeği onun kültürel zenginliği. Ayrıca hamsili ekmek, üzüm zamanı papaçure bulursunuz. Rizeli Cemal’le Erdekli Vedat balıkçılar Girit ve ada kültürüyle Laz ortaklığı yapmışlar. Şaşal şişesiyle kefal tutup kefal buğulama yapan Cemal’le uskumru çirozu yapan Vedat usta, eski Yeniköy çirozluk geleneğini sürdürüyorlar. Onlar gerçek balıkçılar. Gerçek esnaflar. “Müşterimi seviyorum. Ona en az paraya en kaliteli yemeği nasıl yediririm diye düşünüyorum. Üç gün sonra yine canı çekince gelmeli.” diyen Vedat usta ahilik geleneğinin değerlerini söylüyor. Masadaki zeytinyağını bile Erdek’ten bahçesinden sızma getirecek kadar lezzete düşkün bu iki aile, İstanbullu ailelere yemek keyfini yaşatıyor. Boğaz’ın en güzel balıklarını içkisiz, rahat bir ortamda ucuza yiyorsunuz. Balığı gözünden tanıyan bu insanlar binlerce insana hizmet sunuyor. Çevreyi temizliyor.
Yüzer lokanta diye bir mevzuat zaten yok. Vali Erol Çakır zamanında yayınlanan bir genelgeye göre telsizi, tankı her şeyi tamam tekne sayısı az zaten. Bunu kontrol etmek yerine yasaklamak ne kadar akılcı? Her ay ilçe sağlık müdürlüğünün teftiş ettiği tekneler kadar keşke devlet gıda kontrolünü yapabilse yurt çapında. Türkiye gıdadan kanser vakaları artan bir ülke. Ziraatta kullanılan kontrolsüz gübrelemenin, hormonun ise haddi hesabı yok. Bandırma’da etrafa yıllardır zehirli sülfürik asit saçan Bağfaş yerine halkın sevdiği teknelerle uğraşan zihniyete karşı durmak gerekir. Halkın sevdiği her şeyi elinden almak bir gelenek oldu. Kültür böyle öldürülüyor. Tek tipleştiriliyor.
Türk mutfağında füzyon iddiası taşıyanlar, bilmeden füzyon geyiği yapanlara da halkın en güzel cevabını Trivana’da bulabilirsiniz: Yoğurtlu balık mantısı. Fener balığıyla yapılan mantı harika bir lezzet. Balıkçı kültüründen gelen iki insanın yarattığı füzyon mutfağı, ada kültürüyle Karadeniz’i birleştirerek yeni bir buluşma sağlıyor. İşi bilen, namuslu insanlar para kazanınca güçlü ama işi bilmeyenler mevzuat hazretlerine yüz sürerek gölge etmeyi seviyor bu ülkede. Görüntü kirliliği her alanda yoğun bir şekilde yaşanıyor galiba. Neyse… Siz her şeyi boş verin ve hemen gidip bir torik yiyin çirozun yanında ve İstanbul’da yaşadığınızı anlayın.
Ahmet Örs de yazdı “sokak yemeklerimizi tek tek kaybediyoruz. Çok yazık. Bunlar kültürel değerlerimizdir diye.
Anlayan var mı?