Sevmenin Gerekliliği

Sevgi ancak kendini, diğerini, dünyayı derin bir şekilde kabul ettiğin zaman mümkündür…” (OSHO)
Sevmenin gerekliliği üzerine yazmaya devam edelim. Bir önceki yazımda “Seni unutmuşum” derken “Hem unutuyorsun hem de yine sevmek mi? Bu ne demek?” diyebilirsiniz.

Sevmek her daim devam eden bir duygu… Bir kişiye endeksli değil ki… Herkesi çoklarını sevmek… Evrende var olan tüm canlı ve cansızlara duyulan olumlu duygudan bahsediyorum.

Sevgiye açık olduğumuzda, herkesi, her şeyi hiçbir karşılık beklemeden sevdiğimizde yaşanacak mutluluktan bahsediyorum.

Çok sevmeye ayrım yapmadan duyulan bu yaklaşımın kucağına bırakıldığında yaşanan huzurun tadılması gerekliliğidir, bahsettiğim.

Kendini bulmak çok önemli… Kişinin içine dönmesi gerekliliği diğerlerini olduğu gibi kabul görüp gerçek sevgi duygusunu yakalamasının verdiği huzur…

Başka türlü olmuyor sevmek… “Bir sen bir de ben varım sevgimde” bu güzel bir sözcük ama sadakati anlatır… “Bir tek seni sevdim” o kişiye zamanla tutkuyla ve hırsla bağımlılığı anlatır, özgürce sevmeyi değil…

Kimseye bağımlı olmadan bağımlı olmalarını istemeden sevmek… Kimse kimseye sahip değildir. Kimse kimsenin malı da değildir. Severken beraberliği özgür bırakmak da o kişiyi başkasıyla aldatmak anlamında değildir. Ruhunu özgür bırakmaktır anlatmak istediğim.

İstenilen sadece Sevgi… Bencillikle tutkuyla duyulan duygu, sevgi ve aşkla karşılaşıldığında bitiyor… Diğeri hücre hapisliği yaşamaya başlıyor karşısındaki anlamıyor bu duygusunu. Oysa o kadar ilgilidir ki kendince, kendini dahi düşünmez onu düşündüğü kadar. Bir gardiyandır oysa…

***

Yalnızlığa mahkûm dahi eder insanı bıktırdığında… “Bu sevmekse” der, “yalnız kalmayı yeğlerim uzak olsun böyle sevgi…”

***

Oysa yalnızlık, insanı yabanlığa iter. Yaban kalmak çoğunlukta ayrılık ateşini körükler, hem de nasıl…
Kasırganın önüne savrulur ki hiç sormayın… Ya her şey gibi kasırganın önünde savrulan toplumsal ayrılıklar?
Toplumsal mutsuzluğa ve ayrılıklara yol açar görüyoruz şu sıralarda politikada giderek gereksiz çabalarından seçilmek isteyenlerin…

Ayrılığın ateşiyle uyarılan her insan, güvensizliğe rehin bırakır kendini.
Ya bireysel güç edinimi için attığı adım? Doğal ve ruhsal insan yapısına uymayan bir hal alır ki çevresine de zara verir. Bu böyle sürüp giderse sonu sevgisizlik olur ki bu bir çöküştür.

***

Sevgisizlik, yükselme basamağının aksine düşmenin, yok olmanın en dip basamağıdır…
İnsanın özünde sakladığı sevgi hamuruna ağu gibi yayılarak ruhsal bir infilakın içine düşürür.
İnfilakın dışarı yansıması ise artık toplumsal bir infilakın göstergesidir diyorum kendimce.
Aksini iddia edebilir misiniz? Baksanıza aynı dinden, aynı ırktan, aynı topraktan insanların sevgisizlikleri nelere mal oluyor.
Sevgisizlik, toplumsal her güzelliğe hiç düşünmeden, irdelemeden yok etmekten başka, hiçbir şeye amaç diye sarılmaz.
Böylece toplumsal etkinliklerini elde edeceği sanısına kapılır da üstelik…

Kimlik telaşı alır, her şeye ve her kese sözle de olsa şiddetle bile karşılık verir… Bu yetmez saldırıyı bir kutsal idol olarak dahi görür.

Oysa gerçek bu değildir ki…

Gerçek; bir toplumda insanlar arasında bir kimlik sorunundan ziyade, bir kültür farklılığından başka ne var ki…
Bir de Sevme eksikliği…
En büyüğü de bu değil mi? Sevmek, herkesi her koşulda irdelemeden kabul görüp sevmek… Zorunluluk varsa budur. Başka ne olabilir ki?

Koşulsuz Sevmenin en güzel tadını tatmanız dileği ile…

Sevgiyle kalın.

print

Bir cevap yazın