Nur ERSEN
www.birharf.net Genel Yayın Yönetmeni
www.beypazarihaber.com
Değerli okuyucular;
Son günlerin sıcak gelişmeleri Ağustos ayının kavurucu sıcaklığını bile bastırdı.
Orman yangınları, trafik kazaları, Konya’da çöken yurt binasında ölen geleceğin genç kızları, anneleri, küçücük bedenler, Ankara Zekâi Tahir Burak doğum hastanesinde son bir ay içinde çoğu prematüre olan bebek ölümleri “Artık bu kadarı da olmaz!” dedirtti hepimize.
Kaybettiğimiz evlatlara mı yoksa son 60 yılın yurdumuza oksijen sağlayan canım ormanlarına mı yanalım?Bir yanda analar babalar dokuz ay yolunu gözledikleri, daha kokusunu duyamadıkları evlatlarına yanıyor, hekimlerin yaptığı açıklamalar yaralarına merhem olmuyor, bir yanda yangının ortasında kalanlar evlerinin, eşyalarının bir anda kül olup gitmesinin şokunu yaşıyor.
Terör olaylarına verdiğimiz canlar da sadece son günlerin değil, her an içimizin kanayan ayrı bir yarası. Anaların yürek yangını.
Bizler bu acıları ekran başından izlerken bile içimiz ürperiyor. “Ateş düştüğü yeri yakar” sözünün doğruluğunu bir kez daha kanıtlayan olayları birebir yaşayan insanların neler hissettiğini ancak onların yaralı yüreklerine sormak gerek.
***
İnsan eli değdiği yeri yok ediyor. Sorumsuzca yakılan anızlar, söndürülmeyen piknik ateşleri, sigara izmaritleri binlerce hektar arazinin yanması için küçücük bir başlangıç. Bu başlangıca Ağustos sıcağının ve rüzgârın eşlik etmesi, ısınan çam kozalaklarının patlayarak 200 metre öteye fırlaması ve yangını yayması felaketleri beraberinde sürüklemeye yetip atıyor.
Antalya Manavgat-Serik ormanları yanarken Türkiye’nin ciğerleri de alev alev yandı. 31 Temmuzda başlayan ve 5 Ağustosta kontrol altına alınan bu yangını söndürme çalışmaları için inanılmaz çaba gösterilmesine rağmen 4500 hektar ormanımız yandı bitti kül oldu.
Sadece Manvgat’ta değil, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde birçok ormanlık alan bu faciadan nasibini aldı. Yangınların bilânçosu çok ağır. Ağaçların yanında, içinde barınan binlerce hayvan da telef olup gitti. Toprak da bu yangınlardan çok olumsuz etkilendi çünkü doğanın ekolojik dengesi de bu yanmalar sonucu bozuldu.
Ekolojik denge (Çevre dengesi) nedir?
Bu soruya yanıt olarak “Doğadaki canlı varlıkların gelişmelerini, kendi aralarında uyum içinde sürdürebilmeleri için gerekli olan koşullar bütünüdür” diyebiliriz. Orman konusunda bu koşullar ile ilgili çok kısa birkaç örnek vermek gerekirse, ağaçlar yağmur çekerler, havaya oksijen verirler, tüm canlılar bu oksijeni soluyarak yaşamlarını sürdürürler. Ağaçların gelişmesi için ormanları insan eliyle havalandırmak ağaçların dibini eşelemek mümkün değildir. Doğa bunun ekolojik olarak dengesini çok iyi kurmuştur. Ormanda bulunan yer üstü ve yeraltı hayvanları (solucanlar, böcekler, köstebekler v.b.) toprağı çok güzel eşelemekte ve hava almasını sağlamaktadır. Böylece toprak yenilenir ve bağrında yaşattığı bütün canlılara ve doğaya hayat verir. Ekolojik denge bir devridaim gibidir. Doğadaki her canlı birbirini etkiler.
Her canlının doğada önemli bir görevi vardır ve yaradılış sebepleri ortadadır. İşte bu yangınlar sonucu ormanlarımızın içindeki canlıların ve toprağın yanması, her yangında olduğu gibi dengenin bozulmasında birebir etken olacaktır.
Yanan sadece ormanlarımız değil, o yörelerde yaşayan insanların gelecekleri ve yürekleriydi. Yaralanan yürekler kaç yılda iyileşir bilinmez ama bilinen tek şey var ki duyarsız insanlar yüzünden Türkiye’nin akciğerleri yanmaya devam edecek.