Karadeniz, Neden Kara Deniz?

Neden Karadeniz, Neden Kara Deniz?

Duru su saydamdır bilirsiniz. Denizler veya büyük  göller çoğunlukla göğü yansıttığından mavidir. Peki neden Karadenize kara deniz denmiş?

Bazı kaynaklar, Karadeniz’in derinliklerinde fazla zehirli bileşen olduğu için daha koyu renkli görünmekte olduğunu söyleseler de, böylesi büyük ve açık bir deniz için böyle bir etken mantıklı değildir. Ayrıca, uzay haritalarında diğer denizlere göre Karadeniz’in diğerlerine göre daha koyu olduğunu hiç görmedim. Olmazları ortaya koyduktan sonra olur tarafından biraz da tarihsel açıdan incelediğimizde konunun daha çok sosyolojik bir neden olduğu görülmektedir.

Gerek binlerce yıl önce buzul kütleleri erimeye başlamasından, gerekse sürekli olarak  depremler, dünyanın dönme yönüne göre avrupa kıtasının Asya kıtasını sıkıştırmasıyla Marmara bölgesinin çökmesi ve Marmara denizinin ortaya çıkmasıyla Hazar Denizi gibi bir iç göl olan Karadeniz,  Çanakkale ve Marmara boğazlarıyla Ege ve Akdeniz Sularıyla birleşmiştir. Karadeniz’in seviyesi Marmara’nın 150 metre altında olduğundan akıntı çok şiddetli olmuş ve gölün kenarında yaşayan insan toplulukları tuzlu suların sahildeki yerleşim ve tarım alanlarını kapladığından dolayı daha yükseklere ve başka bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. 

Karadenizin tarihi takası

Karadenizin tarihi takası

Tarih kitaplarında ise, buradan göç eden insanların daha sonra Mezopotamya’da Sümerler olarak tarih sahnesine çıktıklarını belirtmektedir.  M.Ö. 3000 yılında yazıyı bulan bu insanlar çivi yazısı ile kil tabletler üzerinde kuşaktan kuşağa bu olayı anlattıkları söylenir. Bazı bilim adamları ise, bunu “Nuh Tufanı” olarak kabul ederler.

Grekler de, KARADENİZ’e “dost olmayan” anlamında Pontos Aexeinos demişlerdir. Aexeinos adının Persçe yani Farsça bir kelime olan “ahşaena”dan geldiği belirtilir. “Ahşaena”, “karanlık, zalim, uğursuz” gibi manaları içerir.

Öte yandan bazı kaynaklarda da “kara” kelimesi Orta Asya Türklerinde kuzey anlamındadır. Çin kaynaklarında verilen bilgilere göre, Türkler Kuzey’e kara, Doğu’ya yeşil, Batı’ya ak demişler, Güney’i de kızıl olarak tarif etmişlerdir.

Sebebi ne olursa olsun, neticede deniz yükselmiş, kıyısındaki insanlara kasvetli günler yaşatmış bir kısmı kaçmış bir kısmı dağ yamaçlarına çıkmıştır. Karadenize, ister kasvetli günler yaşattığı gerçeğinden hareketle kara denmiş olsun, ister Türkler’in kuzey anlamında kullandıkları için olsun, Karadeniz’e kara deniz denmiştir.

Deniz Karaysa Denizli Neden Pembe?

Bütün bu verilerden sonra bu sonucu çıkarmak zor olmasa gerek. Bir taraftan deniz kabarmış veya hırçın dalgalarıyla sürekli karaya saldırmış, bir taraftan da denize paralel yükselen sarp dağlar… Karadenizli deniz tarafına bakmış çare yok, dağa bakmış oldukça sarp, iki arada bir derede yaşamak zorunda kalmış.

Karadenizin hızlı değişken iklim yapısı nedeniyle, hırçın, hızlı hareketli ve azgın denizi nedeniyle, çetin sarp ama sürekli yeşil dağ yapısı nedeniyle karadenizli çaresizlikler içinde kendi çaresini kendi üretmiş, en zor durumlara bile mutlaka çıkış yolu bulmuştur. Bu azgın doğal şartlara karşı yer yer kendine bakmış çevresine bakmış ve çoğu zaman da bu etkenlerden dolayı bunları kendi mizah anlayışıyla yoğurmuştur.

Çevresine baktığında düm düz ova, dup durgun çarşaf gibi deniz, düzenli güneş görememenin olumsuz gibi görülen etkileri, sık sık yağan yağmurun, denizin dalgasının, fırtınasının etkisiyle, denizden çıkardığı balığın, hamsinin kıpraşmasının etkisiyle kendine özgü kıvraklığına kavuşmuştur. Karadenizlinin bu hali, asırlarca folklörüne medeniyet yapısına, düşünce yapısına yansımıştır.

Karadenizli deniz dalgalarının karaya çıkmaya inat etmesine baka baka, zorlu yamaçları çıka çıka, inat inat olduğu kadar da azimli bir insan tipi haline gelmiştir.

Zorluklarla mücadelede kendi kendine uzmanlaşmış olduğundan, çoğunlukla kendi kendine yetmesini bilen insanlar olan karadenizliler bu özelliklerinden dolayı da oldukça gururludur. En zor ve değişken şartlarda bile çözüm üretebildiklerinden her zaman geleceğe dönük ve ümit doludurlar. Bu nedenle Karadeniz, kara kabuslarının ve tufanlarının etkisiyle zorlasa da, karadenizli bu karaltılarla nasır tutup çözümü, çareyi, ümidi, yeşilin yapıcılığı içinde pembeye çevirmiştir.

Sıcak-soğuk, mavi-yeşil, yağmur-güneş, (dağlar ve vadiler arası) iniş-çıkış arasındaki tezatın sürekli ve hızlı değişimi ve de yine sürekli bu şartlarla iç içe oluş karadenizliye kendine özgü bir mizah yeteneği kazandırmıştır. Bilindiği gibi, mizahın kaynağı, dramatik aşırı tezatlardır. Karadenizli de bunu her gün her saat bol bol görmekte, dahası bu şartlar karadenizlinin üstüne üstüne gelmektedir.

Bütün bunlardan sonra daha karadenizli nasıl kara denizli olmasın. Karadeniz, nasıl karadenizliyi üretmesin?

Eh, bu pazar da biraz sıkıcı olsak ta çoktan dır bu konuyu ele almayı düşündüğümün bireysel baskısından kurtulmuş olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. Bir karadenizli olarak bunları yazmamda gecikmiş olmamdan dolayı ise, önce Karadenizden sonra karadenizlilerden özür diliyorum.

Sanırım 20 yıldır yazılarımdaki kurgu değişikliğinin, tema geçişlerinin, yazı konularındaki çeşitliliğin, her gerçeğin altına sokuşturulmuş iğneleyici sözcüğün, ne olursa olsun, pembe tablonun, “carpediem” bakışının kaynağını çıkarabilmişsinizdir.

Cevabı söylemeye gerek olmasa bile ben söylemekten zevk duyuyorum: BENDENİZ, KARA DENİZ, KARAADENİZ

Bir Karadeniz fıkrası anlatmadan yazıyı bitirirsem hemşehrilerim tarafından aforoz edilirim.

KILÇIK

Temel ile Kayseri’li trene binmişler. Yerine oturan temel azık torbasından hamsilerini çıkarmış. Hamsinin kılçıklarını bir yana etlerini bir yana ayırmış. Etlerini kabın içine yerleştirdikten sonra, kılçıklarını ekmeğin arasına koyup yemeğe başlamış. Bunu gören Kayseri’li şaşırmış ve ‘niye etlerini attın kılçıklarını yiyorsun demiş.

Temel’de Karadeniz’liler kılçıklarını yedikleri için akıllıdır demiş.
Kayserili imrenir bir tane kılçıklı ekmek ister.Temel olur ama kılçığın tanesine 1 lira isterim der.
Kayseri’li “tamam” der ve 5 tane ister. Kılçıklı ekmeğin yarısını yedikten sonra, “yahu beğendim yiyorum ama sana 5 lira verdim, hamsinin kilosu zaten o kadar bile etmez” der.

Temel, “bak gördün mü? akıllanmaya başladın” der.

Efendim, pazarınız mutlu, vücudunuz hamsi kadar canlı kahveniz bol köpüklü olsun. Mutlu pazarlar.

Not:

Bu yazı, www.bilgiagi.net, www.bilgievreni.com, www.kamudanhaber.com, www.haberanaliz.net, www.siyasalforum.net, www.gunesgazetesi.net, www.gercekgazete.web.tr, ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

print

Bir cevap yazın