Türkiye Cumhuriyeti siyasi hayatında hiçbir siyasi oluşum AKP ve destekçileri kadar acımasız, kasıtlı ve zarar verici olmadı !
Bugüne değin türlü isim ve partiler iktidar oldu ve büyük çoğunluğu kendilerini iktidar yapacak çevreleri hem seçmek hemde iktidar olduktan sonra onları tatmin etmek için ellerinden geleni yaptılar. Bu bizim alışık olduğumuz bir yöntem-yaklaşım. Bakmayın siz “vatan-millet” veya “halk-hak-hukuk” diye ortalarda dolaşanlara; en basit haliyle “yalan” söylüyorlar.
Ama AKP hepsinden cevval çıktı. Bugüne kadar bizim sırtımızdan para kazananlar kendi çevreleri için uğraş veriyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti’ne kastetmek akıllarından bile geçmiyordu. Yani halkın dışa bağımlılık oranını “inci – boncuk” düzeyinin üstüne çıkmasını engelleyecek yatırımlara dokunmuyorlar ama kendileri de pek birşey yapmıyorlardı. Ama RTE ve kesinlikle benim Cumhurbaşkanım olmayan Abdullah Gül başkanlığındaki ekip bu döngüyü tamamen yıktı.
Hikaye 1990’dan sonra iyice uç veriri hale gelince, bu adamların ağzından düşmeyen türkü “siz – biz” di. Hep ezilen oldular, ezilen olabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Yüzyıllara dayanan toplum içi uyumu hiçe saydılar ve hemen hemen herkesi inanca dayalı kötülük tohumları ekerek birbirine düşman ettiler. Zaten toplumsal çöküş de bu noktadan sonra epey hızlandı, şiddetlendi. Önce (ve hep) türbanı attılar ortaya. Kendilerini toplumun dışına alıp “bana saygı göster, ben farklıyım, ben böyleyim, beni böyle kabul et” diyerek, bin yıllık başörtüsünü türban yapıp siyasi manevranın ortasına oturttular. İsteklerini yerine getirebilmek için en olmaz kurum-kuruluş ve odaklara türbanı sokmaya çalıştılar. Tek amaç “onlar” ın tepki vermesiydi. Tepki verildi ve her tepkide Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdular. İnsanlara dönüp en hüzünlü bakışlarla “mazlum” u oynadılar. Hep acı çektiler. Ve tabiki tepki çığ gibi büyüdü. Daha ismini bile zor söyleyen cahil beyinler Allah adına Din adına Cihad adına “ sistem” e lanet yağdırır oldu. Bireysel silahlanma, Allah için ölüme koşma, vergi vermeme yani kısaca “sistem” i oluşturan ne varsa karşı durup, direnmeye ve silah çekmeye başladılar. Çok sistemli ve iyi planlanmış taban örgütlenmeleri tv de veya gazetede ne zaman okula alınmayan bir türbanlı gösterse kıyameti kopardılar. Kadın günleri, erkek sohbetleri, trafik polisinden öğretmenine, avukatından doktoruna kadar sistemin kokuşmuşluğunun göstergesiydi. Ne tesadüfdürki “özgürlük” ve “demokrasi” naraları atan bu arkadaşlar, aynı dönemde, 80 faşizminden kalma düşünce suçlularını bir türlü hatırlayamıyorlardı, eh normaldi, çok meşguldüler ! Başından beri bu zehrin ana mimarlarından olan “başcahil-hoca efendi” Fetullah Gülen başta olmak üzere eğitim, sağlıık, adalet ve sanat kavramlarınna yeni şekiller veriliyor, “sistem” de olmak istemeyen herkese yaşlı gözlerle derman olunuyordu. Yani kısaca “ sistem” bu örgütlenmenin ana dayanağı, Atatürk şeytan taşlama duvarı, Cumhuriyet, İslamiyet’e vurulmuş bir pranga, toplumsal bir travmaydı. Acilen kurtulmak gerekiyordu tüm bunlardan. Sabırla toplumun en hassa noktaları ince ince kıyılarak bölünme tamamlandı ve 7 yıllık iktidar başladı.
Bu iktidar döneminde vatan hainliği en önemli icraattı. Bu toplumu ayakta tutan tüm sac ayakları birer birer söküldü ve kendilerine emredildiği gibi, hemen hemen tamamı değerlerinin çok çok altında olmak kaydıyla yabancılara satıldı.Kimsenin gözünün yaşına bakılmadı.Karşı çıkmaya hatta soru sormaya çalışana,tek tek değil ama toplu halde en ağır tepki verildi ve tüm bunlar yapılırken “sistem”den öç alındı.YÖK, mahkemeler,tüm sağlık sistemi,elde kalan bir iki taneKİT içinde tamamı kendi kadrolarından oluşan yapılaşma tamamlandı.Eğitim Hüseyin Çelik sayesinde tam anlamıyla darmadağın oldu.Ama hala “sistem”e karşı savaş veriliyordu.Günümüzde ise geriye hiç bir şey kalmadı.Artık Türk halkı diye bir şey kalmadığından Karagümrük usulü siyaset iş görür vaziyette.Yani yavaş yavaş insanlar “eee?artık tüm iller sizin elinizde neden kamu kuruluşlarında türban yasağı kalkmıyor?veya RTE “bunlar” dedikçe insanlar “kimler”diye sorar oldular.Artık “sistem”yok,hemde son iki üç yıldır yok.Tüm güç –ordu-dahil RTE Abdullah Gül ve yapılanmanın elinde.Aynı soruları bende sorayım.
1-)Neden türban yasağı kalkmıyor? Türban yasağı kalkarsa ne olur?Kim kızar? Anayasamahkemesimi?Üniversitelermi?Askermi?Muhalefetmi? Sendikalarmı? KİM?
2-)Son dönemde görüldüğü gibi dünyada ve Türkiyede oluşacak bir mali krize karşı Türkiyenin hangi ekonomik-sanayii yatırım alanında bir dayanak noktası var?Yoksa son yedi yılda okyanusta başıboş dolaşan fındık kabuğumu olduk?Tabanı yani halkı neyle koruyacaksınız?Devlet olarak hangi gücünüzle nasıl önlemler alacaksınız?
3-)Türkiye Cumhuriyetini tamamen yok edip gömdükten sonra oluşturacağınız ülke—ümmet-birlik adı herneyse;günümüz koşullarından sonra nasıl ayakta kalacak nelere dayanacak?Bir başka açıyla sormak gerekirse şu an tamamen “sistem”den kaynaklanan sorunu nasıl çözecek?Örneğin göç nasıl engellecek?Trafik sorunu nasıl çözülecek?Tarihi eser kaçakçılığı ,uyuşturu gibi dış ülkelerden bakıldığında Türkiyenin üstüne yapışmış gibi görünen sorunlar nasıl çözülecek?
RTE ve diğerleri soru soran,araştıran okuyan insanları pek sevmiyorlar. Hele kendilerini eleştirenlerden nefret ediyorlar.Bu odakların ve kişilerindin düşmanı olduğunu varsayıp tüm güçleriyle vuruyorlar. İstiyorlarki, sen, ben sana ne iş veririsem o işte çalış, ne para kazanırsan onunla yetin, okuma, hutbelerde ağla, dua et, vergini ver ve sesini çıkartma, gerisini ben hallederim.
İyi de, bu devlet mi ümmet onu kurduğunda toplumsal dinamiğe dayalı bir sistem için gerekli anti-koyun kitleyi nereden bulacaksın?
Baştan beri anlamakta zorluk çektiğim ikilemler bunlar.
Demokratik olmaya çalışan bir toplum-yapı içinde farklı olmaktan dolayı kendini kabul ettirmeye çalışmak başka şey, yoktan var edilmiş bir ülkeyi yok pahasına satıp ihanetin ağababasına ortak olmak başka. 80 öncesinin en komünisti için bile vatan haini demek çok zor hatta haksızlık iken Allah adına yola çıktığını söyleyen bu adamlara ne diyeceğiz?
En çok aklıma takılan ise; ŞİMDİ “SİSTEM” KİM?
Mavi Günler