Siyasal Partilerin Kendisi Ne Kadar Demokrat?

Bir çok farklı zaman ve yerde dile getirildiği/getirdiğim gibi, ideal tip demokrasi mantığına göre Türkiye’deki siyasal partilerin neredeyse tamamı sınıfta kalmaktadır.
Öyle ki, Türkiye’de bir siyasal parti on yıllarca muhalefette kalmasına rağmen liderleri her genel seçimde oylarını düşürmesine rağmen parti başkanlığında kalabilmektedir.

Türkiye’de “istifa etme” veya “çekilme” bir erdem değil büyük bir hata olarak görülmektedir. Aslında bunun altında çok önemli bir psikososyolojik faktör bulunmaktadır. Bu da, Türk insanının DNA diziliminde bulunan “yöneticilik” hormonunun çokça gelişmiş olmasıdır.

Psiko-Sosyolojik Faktörler:

Türkiye’deki siyasal Partilerinin Teşkilat Yapılanması Türk-İslam Kültürünün Etkisindedir.
Bu teşkilat yapılanması kültürel geleneğin de etkisiyle fazlaca hiyerarşiktir. Kamu yönetimi teşkilatının yapılanması, doğal olarak siyasal partilerin teşkilatlanmasına yansımıştır. Merkezi yönetim teşkilatının iz düşümü olarak teşekkül ettirilmiş siyasal partiler, yatay (line) örgütlenme yapısını tam anlamıyla bir risk olarak değerlendirmektedir.
Yatay örgütlenme yapısı, karar sürecinde bir gecikme ve önemli ölçüde oydaşmayı gerektirse bile parti liderleri böylesi gecikmeye ve oydaşmaya karşı uzak durmayı daha kolaycı ve faydacı (pragmatist) olarak görmektedirler.
Türk-İslam kültüründe var olan ve çok ta önem taşıyan davranış kalıbı olan “ulul emre itaat” bütün örgütlenmelere yansımıştır.

Siyasal partilerin demokratik olmadıklarına, hatta olamayacaklarına ilişkin çokça makale ve yazı yazmışımdır. Bunlardan en önemlisi, “Demokrasi Estetiğinin Prensipleri” konulu makalem ve “Cumhuriyetin Demokratikleşmesi” vb. konulardaki yazılarımdır. Bu yazılarımda psiko-sosyolojik faktörleri yeterince irdelememiştim. Oysa ki demokrasinin okulu, tabanı, temeli niteliğini taşıyan siyasal partilerimiz, bu faktörlerin birebir etkisi altındadır.

Bunları daha ayrıntıya indiğimizde iki kategoride ele almak gerek. Bunlardan biri, genetik faktörler, diğeri de dinsel faktörlerdir.

Genetik Faktörler:

Türk ırkında bulunan “yönetme” mücadele etme özellikleri diğer ırklara göre çok daha fazla belirgindir. Buna ülke bazında veya daha doğrusu vatan bazında tropikal topraklarda yaşamanın da etkisini ilave edebiliriz. Alt faktörü bu bağlamda toparlayacak olursak, genetik faktörler ile iklimsel faktörleri üst üste oturttuğumuzda, oydaşma ve demokratik katılım aleyhine bir davranış kalıbını ortaya çıkarmakta bu da haliyle Türk siyasal partilerinin teşkilatlanmasına yansımaktadır.

Dinsel Faktörler:

Yukarıda da dile getirdiğimiz gibi, “ulul emre itaat” ilkesi ile devleti yönetenlerin kararlarında (hilafet makamının da etkisiyle) bir “hikmet” unsurunun bulunması bir araya geldiğinde “teb’a nın kayıtsız şartsız teslimiyeti gerekmekte, bu da A tipi kişilik olan liderlere fazlaca bir manevra alanı sunmaktadır. Buna İmparatorluktan veya saray yapılanmasından kalma “teb’a olgusu veya “avam” olgusu eklendiğinde siyasal parti liderleri dikey hiyerarşik örgütlenme oluşturmakta, kararlarda oydaşmayı önemsiz olarak görmektedir.

Buna karşın, özellikle İslam dininde var olan ama nedense hiç görülmek istenmeyen bir başka ilke de “istişare” kavramıdır. Her ne sebepse oydaşma veya siyasal katılım anlamına gelen bu olgu liderler tarafından çok fazlaca dar tutulmuş, istişare, sayısı üçü geçmeyen dar çekirdek kadronun dışına çıkmamıştır.

Siyasal partilerin demokratik olamamasının diğer teknik etkenlerini daha önceki yazılarımda ve makalelerimde müteaddit defa dile getirmiş olduğumdan sadece başlıklarını belirtmekle yetineceğim. Bu faktörler de şunlardır:

Siyasal parti oluşumlarında liderlik için ön seçim mekanizmasının işletilmemesi,
Siyasal partilerde sivil toplum kuruluşlarında olduğu gibi, lider sultasının son derece güçlü olması,
Siyasal parti başkanlarının yönetimde istikrarı yüceltme eğilimleri,
Siyasal parti yönetim kadrosunun seçimlerinin tahmin edilenin veya bilinenin tersine çok ta fazla açıklıkla yapılmaması. (Öyle ki, ister siyasal partilerin ister sivil toplum kuruluşlarının seçimlerde listeler blok olarak çoğu zaman delegelere dayatılmaktadır. Bu olgu iyiden iyiye bu tür örgüterde kanıksandığından itiraz edenler kısa sürede gerek tehdit gerekse başkaca ikna yöntemleriyle sus-pus edilmektedir.

Siyasal partilerin demokratik olamamasının önünde daha bir çok faktör bulunmaktadır. Bütün bu faktörlerin birden bire ortadan kalkmasını zaten beklemiyoruz fakat bu kronik sorunun en önemli çözümü, sivil toplum kuruluşlarıdır.

Sivil toplum kuruluşları da benzeri bir sorun içinde olduğundan kısa vadede pembe tablolar sunamayacağız. Yine de tek ve en önemli çözüm, en kolaydan başlayan çözümdür ki bu da küçük ölçekli sivil toplum kuruluşlarından büyük ölçekli sivil toplum kuruluşlarına doğru açıklık ve katılımın bir erdemlilik olarak görülmesinin sağlanmasıdır.
Esenlik dileklerimle.

Not:

Bu yazı, www.bilgiagi.netwww.timeturk.comwww.bilgievreni.comwww.haberanaliz.net www.siyasalforum.netwww.gunesgazetesi.net, www.kamudanhaber.com www.gercekgazete.web.tr, ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Balıkesir Demokrat, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

print

Bir cevap yazın