Muharrem İnce; CHP Yalova Milletvekili
Geçtiğimiz günlerde meclis konuşmasında yaptığı saptamalarla bir anda Türkiye’nin en çok konuşulan milletvekili olurken kimileri onu vatan sözcüsü bir kahraman ilan etti…
” Siz Türk Telekom’u Araplara sattınız. Telsim’i İngilizlere, Adabank’ı Kuveytlilere, Kuşadası Limanını İsraillilere, araç muayene işini Almanlara, İzmir Limanını Hong Kongluya, Aveayı ve MNG Bankı Lübnanlıya, TGRT’yi Amerikalıya, Süper FM’i Kanadalıya sattınız. Baba malını babalar gibi sattınız ve mirasyedi bir hükûmet oldunuz. Biz CHP milletvekilleri olarak Abdi İpekçi Parkı’nda, meydanlarda o işçilerin sorununu dinlerken siz oturduğunuz yerde milletin telefonlarını dinlediniz. Habur’da teröriste kibar, Ankara’da işçiye gaddar oldunuz. Bu ülkede gemiciğini yürüten kaptanlar var. Girişim dehası bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı çocukları var, ama sizin yatacak yeriniz yok.
Silivri’de faşist hukuk, Silopi’de liboş hukuk, Deniz Fenerinde işlemeyen hukuk düzeni icat ettiniz. Sine-i millete döneriz diyenler sine-i Apo’ya döndüler. Sayenizde artık teröristler parti il binasını açıyor. İmralı’daki katil prensin odasına nem emici duvar kâğıdı döşettiniz. ABD’den korktuğunuz kadar Allah’tan korksaydınız bu memleketi bu hâle getirmezdiniz. Sayenizde terminoloji değişti, artık teröriste “barış elçisi” profesöre “terörist” diyorlar, tarikatlar “sivil toplum örgütü”, sendikacılara “dinozor” diyorsunuz. Yandaş medyanızla birlikte yargıdan önce infaz yaptınız. Sizin için Meclisin önüne Yüce Divana gitmek için otobüsler yanaşana kadar bağırın, ondan sonra bir daha böyle bir hakkınız olmayacak.”
Sayın milletvekilin gerçekten çok haklı olduğu noktalar var. Kimimizin vâkıf olduğu, kimimizin söylenti diye kulak ardı ettiği bir çok yanlış var bu hükümette. Bu ülkede devletin başına geçmiş her hükümet bulunduğu mevkiden hamuduyla nemalanmış, cebini doldurup öyle ayrılmıştır. Bunların hangi görüşte partiden olduğunun pek de bir önemi yok çünkü şu olağan bir durumdur ki bal tutan hep parmağını eliyle beraber yalamıştır. Kendi yandaşlarından seçip belli görevlere getirme hadisesi sadece bu hükümet için değil gelmiş geçmiş bütün hükümetler için geçerlidir. Zira adamların kendiyle hem fikir kişilerle çalışmak istemeleri gayet normal geliyor bana. Vaktiyle MHP’li, kamu kurumunda aşçılık yapan birinin daire başkanlığına kadar yükseltilmesini hatırlamayan yoktur herhalde aramızda.
Ben şahsım adına AKP hükümetini bazı yönleriyle tasvip etsem de birçok konuda da eleştirmekten, hatta kınamaktan kendimi alamıyorum. Müslümanım diyen biri kuralına göre oynamayı bilecektir. Ben muhafazakar biri olarak hata yapabilirim, Müslümanlığa yakışmayacak şeyler de yapabilirim. Nihayetinde bu Allah’la benim aramda olan bir meseledir ve kimseyi ilgilendirmez. Ama temsil makamında muhafazakar insanları temsilen bulunan biri bunların hiçbirini yapamaz! Muhaliflerinin diline düşecek işleri gizli ya da aşikar herhangi bir şekilde yaparsan, hataya rızasıyla düşene merhamet edilmez…
Muhalefetin bunca tespiti yaparken bir yandan da, darbe anayasasının savunmak yerine kendi orijinal projelerini ortaya koymaları yada gidip mitçileri, jitemcileri ziyaret etmek yerine hapishanelerdeki diğer tutukluları ziyaret etmeleri gerekmez mi? 12 eylül faşizmi diyip diğer yandan darbe anayasasını savunmak yerine demokratik anayasa projesini hazırlamaları daha münasip olmaz mı sizce de?
Özelleştirme karşıtı olan muhalefet,1980’li yıllardan beri devlette fabrika kurulup işletilmediğini çünkü devletin bu işleri etkin olarak devam ettirebilecek kapasiteye sahip olmadığını, aksine bu tür faaliyetlerde zarar ettiğini, sosyal bir mekanizma olan devletin kar maksimizasyonu yapamadığı ve ideolojik olarak da yapamayacağını, neoliberal yaklaşımın en önemli tezlerinden bir olan minimal devlet anlayışı doğrultusunda kamu girişimlerinin özel kesime satılması gerektiğini ve bunun tamamen kar amaçlı yapıldığını biliyor olmalıdırlar. KİT zararları bütçe açıklarının en önemli sebebidir.
Sosyal devlet sosyalist devlet değildir. Dolayısıyla bireylerin mutlak anlamda eşit koşullara sahip olmasını beklemek doğru değildir. Kişilerin kapasiteleri, eğitim durumlar ve kazanılmış hakları göz önüne alındığında elbette sosyal ve ekonomik eşitsizlik olacaktır. Sosyal devletin siyasi rejimi demokrasidir. Sosyal devlette, liberal devletin siyasal iktidar anlayışı, siyasi temsil, eşit ve genel oy hakkı, kuvvetler ayrılığı, vb. kurumları korunur. Liberal devlet anlayışında yasalar önünde herkes eşittir ama yasalar hiçbir zaman bireyler arasında sosyal-ekonomik eşitlik yada fırsat eşitliği sağlayacak bir araç değildir. Ücret dağılımındaki adaletsizlik, çalışma şartlarının iyileştirilememiş olması, sosyal güvenlik kapsama alanının darlığı, mesai kavramı vb gibi sorunlar çalışma hayatında sosyal devlet standartlarının çok altında olduğumuzun göstergesidir zaten. Sıradan bir makinenin açıp kapamasını yapan işçi, üniversite mezunu mühendisten çok kazanmaktadır mesela. Bunun yanı sıra ekonomide makro açıdan değerlendirilen rakamların mikro açıdan halka yansıması için uzun vadeli konjektürel bir dönemin geçmesi gerekir. Kazanılan başarıların halka hemen yansıması hiçbir gelişmiş ülkede dahi mevzu bahis olamaz. Bunu iktisat ekonomi bilen herkes bilir.
ABD’den korktuğunuz kadar Allah’tan korksaydınız bu memleketi bu hâle getirmezdiniz. Diyerek konuşmasının maksadını aşan bir söz sarfetmiştir Sn İnce. Bu çok yakışıksız bir benzetme olmuştur . Tamamen abeste iştigal etmiştir. Muhalefetin görevi eleştirmektir. Senelerdir muhalefetten ilk defa böylesine isabetli tespitler yapmış, hükümetten bir çok insanın keyfini kaçıracak şekilde konuşup amacına ulaşan bir vekil çıkmıştır. Sezar’ın hakkı Sezar’a… Ama, Cemil Meriç “ideolojiler insan idrakine giydirilmiş deli gömlekleridir” der ya işte bu konulara da ideolojik temaları kullanarak eklemeler yapmak bel altına vurmaktan başka bir şey değildir bence.
Atlanmaması gereken bir hadise de; Muharrem Bey, biraz da genel başkanımı taşlayacağım dediği esnada Deniz Baykal’a dönüp, Sayın Başkanım, size de bir çift sözüm olacak.” deyince Baykal’ın nasıl tepki verdiğidir. Baykal o esnada ” Sus, konuşma” der gibi sanki çocuk azarlarcasına bir işaret yapmıştır. Acaba Baykal’ın neyden çekincesi vardı ki bir anda konuşma yapan milletvekiline el kol, kaş göz işareti yaptı düşünmek gerek? Ayrıca bu tavrı Baykal’ın ne kadar özgüvensiz diktatör ruhlu olduğunun da ayrı bir kanıtı oldu. Baykal’ın iktidar olamadığı yıllar boyunca tam 25 hükümet ve 6 cumhurbaşkanı değişmiş ama Baykal hala muhalefette saymaya devam etmiştir.
Bu ülkede milletvekili aday adayı olmak için bile binlerce lira dökmek gerektiğini biliyoruz. Dolayısıyla milletvekili olmuş adam zaten seçildiği vilayetin zengin, itibarlı, nüfuzlu kişisi oluyor. Sonradan abartılı derecede mal mülk sahibi olanlar müstesna milletvekillerinin cemaziyel evvellerinden de mal varlıkları oluyor zaten. Başta Sn İnce’nin kendisi Yalova’da bir dershane sahibi.
Objektif nazarla baktığımızda, hükümet taraftarı olup çeşitli mevkilere getirilen bazılarının nasıl bir müslümana yakışmayacak şekilde, özellikle de ihaleye fesat karıştırıp usulsüzlük yaptıkları, hediye adı altında rüşvet yedikleri ve bunu kendi içlerinde meşrulaştırdıkları gibi kendilerinde de hak görmeleri olayın trajedik başka bir yönü, ki bu tür adamlar Allah’tan hiç mi utanmazlar bilemiyorum. Yalnız eleştirenler iktidarda bulunanların mal varlıklarının envanterini tuttukları gibi bir zahmet de Baykal’ın dolaylı arsa usulsüzlüğüne artı mal varlığına ve CHP’li belediye başkanlarının yolsuzluklarına hesap versinler. İş Bankası’ndan uçan trilyonların nereye gittiği araştırılsın örneğin. Tekel işçilerinin derdini dinlemekle iş çözülmüyor, konu millet menfaatiyse hükümete sunulacak bir alternatifleri olmalı mesela. Nihayetinde hükümetin vereceği paranın da kaynağı bellidir. Kimse cebinden çıkarıp vermiyor ya. Peki ya madem neden Baykal İzmir’de suratına pet şişe atıldığında o işçilere biber gazı sıkılıyorken sesini çıkarmadı? Bunlar hangi sebeple olursa olsun bir ülkenin imajına ciddi şekilde zarar veren çirkin şeyler. Eğer kusur aranacak olursa iktidarın da muhalefetin de birçok hatası bulunur. En güzeli eleştirmeden önce çuvaldızı kendine batırmak. Bu hükümet %40’lık ezici bir farkla halkın oylarıyla iktidar olmuştur. Halkın tercih ettiği bir oluşumu, bir sonraki seçimlere kadar, doğrusuyla yanlışıyla kabullenmekten başka çare yoktur. Provakasyonlarla halkı kışkırtmanın gereği yok… Eleştiri bile edebiyle güzeldir.
Sözlerimi konuyla çok alaka kurduğum Akif’in şu mısralarıyla bitirmek istiyorum:
“Bana mülhid diyenin kendüde iman olsa / dahl iden dinime bari müselman olsa…”
Kalın sağlıcakla.