Dünyada sömürü düzeninin vazgeçilmez kuralı önce alt tabakalaştırmaktır. İster milli ister siyasi ve isterse dini anlamda yapılan tabakalaştırma sömürge kurmanın ilk adımıdır.
politika
Örneğin Hintlilerdeki KAST’lık sistemi; Hindû’ların en eski dini metinleri Veda’lardır. Vedalar Ariler tarafından yazılmış hikâyeler ve şiirlerden oluşmaktadır. M. Ö. 1500’lerde Kuzey batıdan gelerek Hindistan’a yerleşen Ariler’in kendilerini üstün ırk olarak yerleşik halka benimsetmeleri ve fakir halkın inançlarına soktukları, “önceki hayatta işlenen günahları affettirmek için yeni hayatında itaatkâr ve sabırlı olma inancı” hâkimiyetlerini güçlendirmiş ve halkın kendilerini aşağı tabaka olarak kabul etmesiyle soyluların sömürü tezgâhı işlemeye başlamıştır. Çocuklar anne ve babalarının kastına bağlıdır. Kast değiştirilemez.
Ne çok benziyor değil mi? tıpkı babası seyyid olmayanın sonradan seyyid olamayacağı gibi! Durum böyle olunca bu seyyidlik edebiyatı iyi bir gelir kapısı, işlek bir tezgah ya da günümüz tabiriyle rant meskeni.
Seyyidlik iddiasında bulunan cemaat liderlerinin, tarikat şeyhlerinin kendilerini masum imam, Allah dostu şeyh, ilan ederek kurdukları hegemonyanın bundan farkı yoktur. Hepsinde de maksat sömürüdür, Allah için din için, insanlık için varını yok eden âlimler itibar görmezken bu sahtekârlar sömürüldüğünü anlayamayacak kadar gafil olanların efendisi (seyyidi)dir.
Nasıl olur, bu kadar insan ahmak mı ki sömürülsün diyesi geliyor insanın değil mi?
Hâlbuki üç kuruş paranın hesabında cin gibi olan insanların milyonların hesabında ne gafil olabildiklerini görmüşsünüzdür. Hani derler ya “o küçük hesabın peşindedir, büyüğü gözü görmez” işte bu deyim birçok insanın halini tanımlamakta, gafletini sergilemektedir.
Yine azın veya çoğun hesabında gözü açık olan insanoğlunun dini meselelere yıllar boyunca ilgisiz, bu sebeple bilgisiz, bomboş ve tabiri caizse yaşının çok gerisinde olduğunu toplumumuzda gözlemlemek her zaman mümkündür.
Gerek siyasi küfür sistemlerinin eğitimle cahilleştirme politikaları, gerek kendi toraklarında müstemleke valiliği yapan hainlerin ihanetiyle oluşan iktisadi sıkıntıların insanı ekmeğe mahkûm etmesi, gerek münafık din adamlarının bu şer güçleriyle dirsek teması ve halkları Allah adıyla Allah’a isyan ettirtme çabaları hiçbir zaman boşuna gitmemiş ve yeterli miktarda cahil üretilmiştir. Hem lâik, hem Müslüman olduğunu iddia edenler siparişle mi geldiler bu ülkeye?
Şimdi bu cahillerin din adına Allah adıyla şirke küfre düşürülmelerine ve kandırılarak soyulmalarına mı şaşıyorsunuz?
İşte hem şirk içerisinde yüzüp, hem de Müslüman olduğunu iddia edenlerde böyle üretilmektedir. Allah’ın buyurduğu gibi: “Onların çoğu ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.” (Yusuf Suresi /106)
Tevhid eğitiminin olmadığı yerde şirk türer/ürer. Çünkü tevhid her türlü şirk/küfr zehrinin panzehiridir. Yüzündeki ifadeden düşündüklerini tahmin eden adama sen keramet gösterdin, kalbimden geçeni bildin diyerek şirk zehrini yudumlayan cahile “Kalplerde olanı ve gaybı ancak Allah bilir” diyecek muvahhid âlimler yoksa insanlık bu şirk zehrinin tesiriyle can verecektir.
Zehirlere panzehir terkip etmek eczacı işidir. Allah’ın tüm peygamberleri vasıtasıyla insanlığa ulaştırmayı dilediği tevhid dininin eczacısı o peygamberlerin mesleğini yürüten âlimlerdir. Kimin soyundan olursa olsun, âlimin, zalimin, cahilin, hiç fark etmez yeter ki muvahhid (Allah’ı birleyen) O’na ortak koşmayı yasaklayan âlimler olsun.
Günümüzde insanlığı helak eden cehaletin iki ana sebebi vardır.
Birincisi gerçek âlimlerin suskun, pasif, küskün, mücadeleyi terk etmiş olması.
İkincisi de din simsarı şeyhlerin, münafık bozguncuların cahil gevezelerin, velhasıl şeytan ve yandaşlarının son derece aktif olmaları.
Eczacının yokluğunda kocakarı ilaçları, tütsüler, kurşun dökmeler, otlar, çöpler, hastaların içinden geçirildiği delikli taşlar, insanı acizliği, cahilliği ve maskaralığıyla yeterince betimlemiyor mu?
Bütün bu cehennem macerası yeryüzünde cereyan ederken âlimlerimizden birçoğu sanki yer altına inmişler, ya da cennetle müjdelendikleri bir ameli işler işlemez, gözlerini ve kulaklarını kapayıp uzaydaki mağaralarına çıkmışlar, meydan da şerrin seyyidlerine kalmış.