Ekonominin en temel göstergeleri; üretim, istihdam ve verimlilik’tir.
2002-2006 döneminde ekonomi reel olarak yıllık ortalama % 7,3 oranında büyümüştür. Toplam istihdam ise yıllık ortalama % 0,7 oranında artmıştır.(TÜİK, 2009)
2009 yılındaki büyüme rakamının negatif olacağı( % – 6)öngörülmüştür.
2005 yılındaki değerlere 100 dersek;
2009 yılının ilk çeyreğinde üretim endeksi 85,9’ a; istihdam 95,4’e; verimlilik ise 90,9’a düşmüştür.(Kaynak; Dr. Halit Suiçmez, Verimlilik-İstihdam İlişkisi, 2009, sf; 51)
2005 yılına göre üretimde, çalışan sayısında ve emek verimliliğinde önemli gerilemeler bulunmaktadır.
1990’lı yıllar üretim, verimlilik ve teknolojik gelişme açısından “kayıp yıllar”dı.
2001 büyük krizinden sonraki yıllarda, 2002-2007 döneminde ise, büyüme ve verimlilik açısından göreli olarak daha olumlu sayılan bir dönem yaşanmıştır. Ancak bu büyüme istihdam yaratamamış, dolayısıyla işsizliğin azaltılmasında başarı sağlanamamıştır.
Şimdi geldiğimiz bu noktada temel soru şudur:
Son beş yıldır(2002-2007) yüksek düzeyde giden büyüme ve verimlilik döneminin sonuna mı geldik ve bundan sonra üretimi, istihdamı, verimliliği ve reel ücretleri nasıl arttıracağız?
Türkiye’nin 2002 sonrasında yakaladığı yüksek büyümede ülkeye giren dış sermayenin payı büyük olmuştur. Örneğin, 2002-2006 döneminde özel sektör makine teçhizat yatırımları yıllık ortalama yüzde 30 artış göstermiştir. Bu oran 2007’nin ilk çeyreğinde ise, yüzde 1,9’a gerilemiştir.(TÜSİAD, Aralık 2007, sf;14)
Yatırımlardaki bu yavaşlama ileride verimliliği ve istihdam artışlarını sınırlayacaktır.
Ülkemizde büyümenin bileşenlerine baktığımızda hiçbir dönemde net bir stratejiden söz edemiyoruz.
Son beş yıllık dönemde büyümede toplam faktör verimliliğinin önemli katkısı olduğu hesaplanmıştır. Toplam verimliliğin ise makroekonomik istikrardan kaynaklandığı öne sürülmektedir.(a.g.k. sf; 16)
Toplam verimliliğin büyümeye katkısının 2005’te yüzde 75, 2006’da yüzde 57 olduğu belirtilmekte; 2007’de ise yüzde 22’ye gerilediği tahmin edilmiştir.(a.g.k. sf; 16)
Yukarıda belirtilen kaynakta şunlar da söylenmiştir:
“…toplam faktör verimliliği artışlarının sürdürülmesinin zorluklarla karşılaşacağı düşünülmektedir. 2003 yılından beri ertelenmiş olan reformlar, verimlilik kaynaklı büyüme(altını ben çizdim)nin sınırlarına gelinmesine yol açmıştır…”
Çok önemli gördüğüm için aşağıdaki uzun alıntıyı da buraya alıyorum:
“…işgücü piyasasındaki katılıkların devam etmesi ve istihdam üzerindeki yükler,beşeri sermaye birikimine dayalı bir büyüme sürecini olanaklı kılmamaktadır.(not: beşeri sermayenin geliştirilmesi sadece işgücü piyasasına mı bağlı, yoksa olayın özü eğitimin kalitesiyle ilgili değil mi?) Diğer yandan, yurtiçi tasarrufların yetersizliği, mali piyasaların daha da derinleştirilmesi ihtiyacı ve reel faiz oranlarının hala yüksek olması, fiziki sermaye birikimini kısıtlayan faktörlerdir. Nitekim, özel sektör makine teçhizat yatırımları artışı 2007’nin ilk üç çeyreğinde % 1,9’a gerilemiştir. Bu değerlendirmeler, 2007 boyunca görülen büyümedeki yavaşlama eğiliminin geçici olmadığını düşündürmektedir. Kaldı ki, DPT tarafından yapılan orta vadeli(2008-2010) planda da 2008-2010 döneminde ortalama büyüme hızı yüzde 5,6 olarak öngörülmekte; bu artışın % 22’sinin istihdam artışından kaynaklanacağı, toplam verimlilik ve sermaye stoku artışının da % 39 ile eşit katkı yapacağı hesaplanmaktadır.”(a.g.k. sf;16)
Bu uzun alıntı bize öz olarak şunu söylemektedir:
Büyüme ya faktörlerin miktarını arttırmaya ya da faktörlerin verimliliğini arttırmaya dayanır.
2003’den beri reformları yapamadık, öyleyse verimlilikte artış yapmamız zor.
Diğer yandan, işgücü piyasasını geliştiremedik, öyleyse insan gücüne dayalı bir büyüme yaratamayız. İç tasarruflar yetersiz olduğundan fiziksel sermaye birikimine dayalı yatırımlarda da zorlanmaktayız.
Bu durumda büyümenin ve verimliliğin sonuna geldik demektir.
Peki, bu zor noktadan nasıl çıkabileceğiz ve ileriye doğru gerçek bir atılımı nasıl sağlayabileceğiz?
Çıkış noktası…
Bu soruya doğru yanıt arayabilmek için ekonomideki tüm tarafların katkısının alınması gerekir.
Ortak bir büyüme-gelişme vizyonu çerçevesinde yeni program yapılmalı ve her kesim en üst düzeyde uygulanabilir politikalar ortaya koyabilmelidir.
Burada adı geçen vizyon, sosyal paydaşların katılımı ile yeni dönemin büyüme dinamiklerinin ne olacağını içermelidir.
Büyüme dinamikleri derken işsizliğin çok yüksek düzeyde olduğu ve istihdam odaklı bir üretim artışının zorunluluğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Ayrıca kriz sonrasında yüksek katma değerli üretimlerin ve sektörlerin daha da öne geçeceği öngörülerek teknoloji ve verimlilik artışları üzerinde özellikle durulmalıdır.
Sonuçta dinamik verimlilik dediğimiz politikayı esas almak gerekli. Yani, bir yandan istihdam ve üretim; diğer yandan verimlilik, ücret, yatırım ve ihracat boyutlarını bir arada düşünen kapsamlı ve çok yönlü bir iktisat politikası oluşturmalıyız.
Bu politikanın verimlilik cephesi, istihdamı ve üretimi birlikte arttıran yani hem teknolojik gelişmeye hem de nitelikli ve vasıfsız işgücüne olanak veren bir yaklaşım içermelidir. Örneğin, sektörel istihdam esneklikleri bilinmeli ve uygulamada bu bilgilerden faydalanılmalıdır. Tarımdan çok büyük bir kitle şehirlere göç etmekte, sanayi bu insanlara iş verememektedir.
Bu yaklaşımın sektörel, bölgesel ve kurumsal şekillenmesi daha detaylı veri ve çalışmaları gerektirmektedir. Anlaşılan bu alanda daha çok çalışacağız…