Mevlana hazretleri bir şiirinde diyor ki:
Kör cehalet çirkefleştirir insanları. / Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verilecek bir cevabım var. / Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye…
Rabbim biz insanlara akıl vermiş, fikir vermiş, konuşsunlar diye dil, sussunlar diye de iki dudak vermiş.
Hayvanlar âleminin de birbirleri ile konuşma anlaşma meziyetleri var.
Horozlar sabahleyin vakti gelmeyince ötmeye başlamazlar. Bu yüzdendir ki vakitsiz öten horozun başı kesilir.
Sabahleyin vakti gelmeden zikre başlamazlar. Vakit sona erince de zikri keserler.
Her şey bir nizam içinde devam eder.
Çoğunlukla nizamı bozan biz insanoğlu oluruz. Yerli yersiz konuşur, konuşulacak zaman susar, susacak zaman konuşuruz.
Haksızlık karşısında susar dilsiz şeytan oluruz.
Televizyon haberciliğinin, program yapımcılığının enleri olan, ilim âleminde kendi dalında otorite olan insanlar günlük hayatta az konuşup çok dinlerler. Onların zihni düşünmek ile meşguldür.
Bu durum onların bilmediklerinden konuşamadıklarından değil, bilgeliklerindendir.
“Susmak, kendini dinlemektir “.
Çoğumuz kendimizi dinlemeye, tefekkür etmeye vakit bulamıyoruz. Vaktimizi boş şeyler ile harcıyoruz.
Bir âlim “ İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur.” Der.
Düşünmeden Konuştuğumuzda, konuşmamızın sonucunun nereye varacağını, ne doğuracağını nasıl bilebiliriz?
Söz ağzımızdan çıkmadan önce bizim esirimizken, söyledikten sonra biz sözümüzün esiri oluruz. Artık sözümüzü geri alma şansımız yoktur.
“Söz var astıra başı, söz var bitire işi ”demiş Yunus Emre.
Çoğu zaman “susmak konuşmaktan daha zordur”. Susmanın zorluğu da buradan anlaşılmaktadır.
Bu sebeple atalarımız “Çok bilenler konuşmaz, çok konuşanlar bilmez.” , “ Akıllı insan bin düşünüp bir söz söyleyen insandır.” Demişlerdir.
Bir âlime – “Bir insanın akıl seviyesini nasıl anlarsın “ diye sormuşlar,
Âlim – “Konuşmasından” diye cevap vermiş.
Konuşmaya devam etmişler – “Bu insan hiç konuşmazsa”
Âlim Gülümseyerek şu cevabı vermiş “O kadar akıllı insan var mı?”
Âlimler susmak sanatı üzerine çok söz söylemişler. Az konuşmayı teşvik etmişler ve çok düşünmeyi öğütlemişler.
Güzel konuşmanın sırrı az ve öz konuşmadadır.
Susmayı bir acizlik olarak görenler, çok konuşmayı erdem olarak görmüşlerdir.
İskilipli âlimlerden İbrahim Ethem Efendi İskilip’te olduğu zamanlarda Müftünün düzenlediği dini sohbet toplantılarına katılırmış.
Toplantılarda konuşanları dinler, ancak kendisine soru sorulduğunda soruya cevap verirmiş. Konuşması da kısa ve öz olurmuş.(1)
Aynı İbrahim Ethem Efendiyi Ankara’da bulunduğu zamanlarda Atatürk köşke çağırır, dini konularda kendisinin görüşünü alırmış.
Güzel konuşabilmek sanattır.
Susmak ayrı bir sanattır. Konuşan çoktur ama yerinde konuşan azdır.
Konuşmuş olmak için konuşmak. Nefsi arzu ettiği için konuşmak. Bir şey bildiğini sansınlar diye konuşmak!
Bunlar konuşmak değil sadece gevezelik etmektir. Çünkü lüzumsuz konuşulan şeylerin kimseye faydası olmamaktadır.
Bilen insan tevazu sahibidir. Dolu başaklar gibi başı yerlere eğilir.
Boş insanların başı yükseklerdedir. Sanırsın ki yüksek dağları o yaratmıştır. Havasından yanına yaklaşılmaz.
Böyle insanların kendisine de topluma da hiçbir yararı olmaz.
Susmak, yorulmadan yapılan ibadet, masrafsız takılan bir ziynet, hükümdarlığa muhtaç olmadan ele geçen bir devlettir.
Susanlar bahtiyar olur, susmayanlar yolda kalır.
Sana senden olur, her ne olursa,
Başın selamet bulur, dilin durursa
( 1 ) Hamdi Ertekin
Mustafa yolcu- Ankara
9.1.2010