Suyu Bulandırmak – I

1- 20. Yüzyılda Su Sorunu

Yüzyıldır bir çatışma alanı olan Ortadoğu bölgesinde su konusu önümüzdeki yıllarda en çok sorun olacak konuların başında gelmektedir. Bu sorunu ülkelerin gündemine demokrasi kılıfı ile sokacak olanların başında da yine her zamanki gibi AB ve ABD gelecektir. Daha önce de birkaç defa dile getirdiğimiz gibi küresel stratejilerin merkezinde önümüzdeki dönemde “ikamesi mümkün olmayan su” olacaktır.

Günümüzde özellikle küresel ısınma ve iklim değişikliğinin de etkisiyle su kaynakları ulaşılabilir olma niteliğini hızla kaybetmektedir. Ayrıca buna insanoğlunun su tüketimindeki müsrifliğini de eklediğimizde insanlığın su konusunda ekonomik krizlerdekinden daha derin insani krizleri yaşaması büyük bir ihtimal olarak karşımızda durmaktadır. Özellikle gelişmiş batı ülkelerinin su kaynaklarını umarsızca tüketip kirletmesi suyu hızlı bir şekilde sınırlı kaynaktan kıt bir kaynağa dönüştürmektedir. Az gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkelerin su konusundaki sorunları ve politikaları gelişmişliklerine bağlı olarak farklı noktalarda kendini göstermektedir. Geri kalmış ülkelerde suya ulaşım sorunu en baştaki sorun iken gelişmiş ülkelerdeki temel sorun ise eldeki su kaynaklarının korunması ve çevresel faktörlerden korunmasıdır.

Birçok konuda olduğu gibi su konusunda da bölgemizdeki su tartışmalarının odağında ilginç bir şekilde Amerika ve Avrupa vardır. Bugün gelişmiş sanayi yapısının yanında modern tekniklere dayalı bir tarımsal üretim düzeneğine sahip olan Avrupa’da kaynaklar, tarım politikalarına bağlı olarak hem aşırı tüketilmekte hem de aşırı kirletilmektedir. Mevcut su kaynaklarının % 100’ünü aktif olarak kullanan Avrupa Birliğinin su ile ilgili temel sorunu suyun yetersizliğinden ziyade çevresel niteliklidir.

2000’lere kadar Avrupa’da su kaynaklarına ilişkin mevzuat çok dağınık iken 23 Ekim 2000’de kabul edilen “Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi (AB SÇD) ile Avrupa su kaynaklarının yönetimi tek çatı altında toplanmıştır. Bunun anlamı Avrupa birliği sınırları içerisindeki tüm su kaynaklarının aynı hukuki statüye bağlanması ve bu suların yönetiminin aynı hukuka göre oluşturulan yapı ya da yapılarca yürütülecek olmasıdır.

Avrupa’daki bu gelişmenin gerek Türkiye için gerekse Avrupa siyasal sisteminin etkilerini hisseden ülkelerde ve bölgelerde önemli etkileri olacaktır. Bu sebeple özellikle ülkemizde su konusunun bilinen retoriğin ötesinde yeni bir bakış açısıyla ele alınması ve bu alanda sağlıklı, uzun vadeli ve güçlü politikaların oluşturulması kaçınılmazdır. Daha doğrusu bütünleşik bir milli strateji içine yerleşmiş ve diğer politikalarla sağlam bağları olan iyi bir su politikasının olması şarttır.

2- Bölgenin Ve Türkiye’nin Su Kaynaklarının Durumu

Su zengini bir ülke olarak adı sürekli gündeme getirilmesine karşın Türkiye’nin tüketilebilir su kaynakları potansiyeli toplam 112 milyar m’tür. Dört bir yanının denizlerle çevrili olması, dört iklimin görülmesi ve irili ufaklı pek çok akarsuyun olması ülkemiz için böylesine yanıltıcı bir algının oluşmasına neden olmaktadır. Oysa Türkiye’nin topraklarına yıllık olarak ortalama 643 mm yağış düşer. Bu da toplamda 501 milyar m suya karşılık gelmektedir. Yeraltına karışan, yeraltından geri yer üstüne çıkan, akarsulara karışan, buharlaşan vs. bütün suları hesaba kattığımızda Türkiye’nin toplam brüt su potansiyeli 234 milyar m’tür. Bunun da ancak 112 milyar m3’ü kullanılabilir niteliklidir. Bu suyun şu an için ancak % 41’ine tekabül eden 46 milyar m suyu kullanabilmekteyiz ve bunun % 74’ü (34 mr m) tarımsal sulamada, % 15’i (7 mr m) içme kullanma suyu olarak ve % 11’i (5 mr m) endüstriyel alanda kullanılmaktadır. Ayrıca 2023 yılında Türkiye’nin fiilen kullanacağı su miktarının 112 milyar m’e yükseleceği hesaplanmaktadır ki bu da şu an ki mevcut potansiyelin % 100’ü anlamına gelmektedir.

Türkiye’yi su zengini gösteren mahreçlerin başında Avrupa Birliği, gelişmiş batılı ülkeler, Yahudi sermayesi ile beslenen medya ve sivil toplum kuruluşları ve merkezi ABD’de olan su üzerine oluşturulmuş think tank kuruluşlarıdır. Bu merkezlerin temel politikası ve propagandası su zengini Türkiye’nin Ortadoğu merkezli bir su sorununun ve çatışmasının tek çözüm adresi olarak göstermektedir. Bu yolla batılılar Türkiye’yi hem bir çatışmanın merkez ülkesi olarak lanse ederek ürkütmeye çalışmakta hem de Türkiye’yi Ortadoğu’daki batı yanlısı devlet ve rejimlerle suyu paylaşmaya ikna etmeye çalışmaktadır. Yani ölümü gösterip hastalığa razı etme taktiği

Kişi başı tüketilebilir su kaynağımızın kişi başı karşılığı ise yılda 1.750 m civarındadır (112 mr m/ 71 milyon). Oysa bu rakam gelişmiş ülkelerde 10.000 m civarındadır. Bu rakam aynı zamanda bir ülkenin su zengini sayılması için gereken alt limittir. Bu bakımdan Türkiye önemli bir su fakirliği içindedir.  Bu yüzden Türkiye’nin su zengini bir ülke olduğunun ileri sürülmesi kimi zaman bilgisizlikten kaynaklanmakta kimi zaman da yanlı propagandaların bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hatta kullanılan su miktarı ile kullanılabilir su miktarı çoğu kere kasıtlı olarak karıştırılmakta bu alanda kafaları karıştırıcı bilgi karlılığı yaratılmaktadır. Türkiye’yi su zengini gösteren mahreçler, Türkiye hali hazırda kaynaklarının ancak % 41’ini (46 milyar m) kullanabilirken, henüz karşılanamamış ihtiyaçları göz ardı ederek geri kalan miktara bir fazlalık ve bir zenginlik gözüyle bakmaktadır. Hâlbuki gelişmiş toplumlarda kişi başı su kullanımı kişi başına 10.000 m iken bu rakam Türkiye’de henüz 500 m civarındadır.

Su zengini olduğu ileri sürülen Türkiye’nin yıllık akarsu potansiyeli toplam 186 milyar m iken sadece Tuna Nehrinin yıllık olarak taşıdığı su miktarı 206 milyar m’tür.

Türkiye’de kişi başına düşen suyun miktarının yaklaşık 1750 m olduğu (kullanılan miktar ise 500 m) günümüzde batı ülkelerinde bu miktar 10.000 m civarında iken Ortadoğu ülkelerinde belirgin bir eşitsizlik görülmektedir. Suyunun yaklaşık % 40’ı yeraltı sularından genel olarak ise % 90’ını işgal ettiği topraklardan karşılayan İsrail’de kişi başına düşen su miktarı 300 m’tür. Diğer Ortadoğu ülkelerinde bu rakam sırasıyla; Irak’ta 2.100 m, Suriye’de 1.400 m, Ürdün’de 250 m ve Filistin’de yaklaşık 100 m’tür. Bu da gösteriyor ki hızlı bir nüfus artışı içinde olan bölge ülkelerinde ciddi bir su sorunu şu anda bile mevcuttur.

Dünyadaki ve bizim bölgemizdeki kaynakların genel durumu böylesine ortada iken politikaların bu bölge üzerinde yoğunlaşması insanda komplo teorisi kabilinden düşüncelere kapılmasına neden olmaktadır. Ancak her hangi bir komploya gerek duymadan da ortada dönen politik propagandaların hedefi açıktır ve ortadadır.

print

Bir cevap yazın