Bu bizim yıllardır ilgilendiğimiz bir konu.
Türk milletini değiştirme ve dönüştürme projeleri…
Sonra, Türkiye Cumhuriyeti’ni bölme-parçalama ve “milli devlet” i ilga!Kuvvetler ayrılığı ilkesini sonlandırma çabaları ve nihayet, aynı başlıklı bir proje çalışmamızda ifade ve itiraf etimiz gibi: (Bak: Kuvvetler Ayrılığı İlkesi Hakkında, MNS)
“ATEİZM VE DİN TÜCCARLARI.
Görünürde, olup-bitenler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni taciz ve huzursuz etmeyi görev sayan bilumum dönme, devşirme, koza, kripto ve sabataistler ile Türk Ateizm tüccarları ve tüccar dinciler arasında cereyan eden bir RANT ve İKTİDAR kavgası. Bütün tarafların dayanağı ve güç kaynağı AB ve ABD olduğu için de bu mücadele çok çirkin geçmektedir.
AKLISELİM VE SAĞDUYU SAHİPLERİ.
Bu tartışma gerilim ve gergin geçen “RADİKAL” müzakere sürecinde “akil insanlar” aklıselim ve sağduyu sahipleri şöyle düşünüyor. Öncelikle, mutlaka: “parlamenterlerin kürsü masumiyeti hariç tüm ayrıcalık, imtiyaz ve dokunulmazlıklar, memurin muhakemat kanunu dâhil mutlaka ve derhal kaldırılmasını, acil hale gelen “seçimlerin temel hükümleri” ve “siyasi partiler” kanunlarının “akıl, adalet, mantık ve kamu vicdanı” esas alınarak değiştirilmesini dile getiriliyor. Bu kesimin “olmazsa olmaz” tarzında üzerinde durduğu konu şu:
Türkiye de bir “HESAPLAŞMA ve YÜZLEŞME” zorunlu hale gelmiştir!..
Fakat bu cenahı dinleyen de yok, yazıp-söylediklerine aldıran da…
YASALARIN DEĞİL KAFALARIN DEĞİŞMESİ LAZIM!….
Şimdi biraz gerilere, bir-kaç yıl öncesine doğru gidelim ve “yasaların değil/kafaların” değişmesi gereğine dair, söz, söylem, yorum ve yayınlara bakalım.
Daha bir yıl önce ülkede en çok tartışılan konu; Erkler, yani kuvvetler ayrılığı prensibi idi. Daha o zaman güçler savaşı başlamamıştı.
Bu önemde Türkiye’de müthiş bir duyarsızlık, sorumsuzluk, kaygısızlık ve daha da vahimi; Muhtemelen kasıtlı ve art niyetli bir entelektüel cehalet; Yahut şuur-bilinç kaybı veya bazı dahili bedhahlar ile bunların doğal uzantıları olan dış güçler güdümünde bir “körler ve sağırlar birbirini ağırlar” diyalogu yaşandı.”
ZÜLFÜ LİVANELİ’NİN İLGİ MAKALESİ.
Bu yazı, bizzat yazarı tarafından bizim TUKISH-FORUM’a gönderilmiş. Bana oradan geldi. Elbet bir başka yerde de yayınlanmış olabilir. Bunu okuyup-inceleyip, değerlendirdiğimde gördüm ki; Yazı yazarından ötürü enteresan. Dolayısıyla daha geniş bir kitle tarafından okunsun, bilinsin, değerlendirilsin istedim.
Paylaşmaya değer buldum. Hele (seçilen bölümlere) bir bakın lütfen.
“… Her sabah kalkıyor, gazeteleri okuyor, işe gidip geliyoruz, akşam televizyon haberlerini izliyoruz ve ülkedeki büyük değişimi fark edemiyoruz. Her şey aynıymış gibi geliyor. Oysa Türkiye büyük bir hızla değişiyor, dönüşüyor, bambaşka bir ülke haline geliyor. Bunu anlamanın en kestirme yolu, ülkeyi üç beş yıldır görmemiş birisinin tanıklığına başvurmaktır.
İnanın bana, bütün samimiyetimle söylüyorum; bir süre sonra Türkiye iyice tanınmaz hale gelecek..Siz bile şaşıracaksınız. Peki, bu değişimin yönü ne? Bunu kısaca ”muhafazakârlaşma, Orta Doğu ülkesi olma, zenginleşme ve kalitesizleşme” olarak adlandırabiliriz.
Dikkat edilirse bunlardan bazıları olumlu, bazıları olumsuz özellikler.
Ama hepsi bir arada gerçekleşiyor.
Yani önümüzdeki yıllarda şöyle bir ülkede yaşayacağız:
Gökdelenlerle ve alışveriş merkezleriyle dolu, lüks mağaza ve Lokantalardan geçilmeyen, yabancı şirketlerin Orta Doğu merkezlerinin bulunduğu bugünkünden daha zengin bir ülke. Yani bir çeşit büyük Dubai ya da eski Beyrut!
Öte yandan; daha da hızlanmış bir cahilleşme, kültürsüzleşme, lümpenleşme süreci. Her önemli işin başında; liyakata göre değil.. tarikat ilişkilerine göre seçilmiş insanlar. Alabildiğine muhafazakar ve alabildiğine Amerikancı bir ülke.
İşte benim gördüğüm manzara bu.
AKP’nin önümüzdeki yerel ve ondan sonraki genel seçimleri de alacağını söylemek kehanet değil. Bunu herkes görüyor. Hatta beş yıl sonra Erdoğan halk oyuyla seçilmiş cumhurbaşkanı olacak, belki de Abdullah Gül ü Başbakan olarak göreceğiz..
Yani Türkiye en az on yıl daha AKP’nin elinde. Çünkü karşısında hiçbir güç yok.
Koltuğunu kaybetmemek için uyuşturucu satıcılarını bile partisine üye kaydeden CHP başkanı, zaten AKP ile anlaşmalı olarak götürüyor bu sistemi. MHP deseniz, ortada.
Önümüzdeki günlerde AKP hükümeti, “PKK liderlerini teslim alan hükümet” olarak alkışlanacak. Orta Doğu’dan ve Batı’dan Türkiye ye para akmaya devam edecek. Laik kesim ise bir yandan giderek küçülecek, bir yandan da yıllardır yaptığı gibi birbirini yemeye devam edecek.
Bu kadar büyük bir değişim sadece iç dinamiklerle başarılamazdı..
Amerika nın Orta Doğu meselesinde Türkiye ye biçtiği rol, uzun dönemli bir senaryoyla uygulanıyor. İçteki aktörler de, siyasiler, basın, üniversite, iş âlemi, aydınlar olarak rolün hakkını veriyorlar.
Peki, 15 yıl sonra ne olur diyorsanız, onunla ilgili bir tahminde de bulunabilirim.
Toplum, sistemli eğitimle dönüştürülmüş olacağı için, Cumhuriyetin kuruluş yılını bile hatırlayan kalmaz. İsteyen bu yazıyı kesip saklasın ve eğer Türkiye başka türlü gelişirse, beni utandırmak için suratıma çarpsın.
Ama ne yazık ki bu pek mümkün görünmüyor.”
İsteyen de, benim taa 2002’nin başlarında yazdığım şu makaleye bir baksın: “Türkiye’yi değiştirme ve dönüştürme; Ulusu yozlaştırma ve ayrıştırma projesi”
BİR SEÇİM VE TESPİT.
İlk dış borç, aradan fazla bir süre geçmeden Fransa’dan alınır. Sonra, misyoner olarak özel surette eğitilmiş Fransız dilberleri-kızları ‘mürebbiye’ ithal olunur. Bu mürebbiyeler tarafından özenle yetiştirilen Osmanlı delikanlıları eğitim için Paris ve Moskova’ya gönderilir. Döndükleri zamansa tahribat başlar. Plân çok başarılıdır.
Bunun diğer bir anlamı da; (projeyi çok iyi bilen ve başarı etkisini gören) Lord Kingros’un, İnönü’ye açıkladığı vasiyeti gereği Lozan’ın intikamını almak ve ülkeyi Sevr şartlarına dönüştürmektir. Bu çaba, büyük Atatürk’ün vefatı ile başlamış, 1950’ye kadar aralıksız sürmüş ve 10 yıllık bir kesintiden sonra 27 Mayıs 1960’dan itibaren yeniden yürürlüğe konulmuştur. Projenin temelinde kadrocular, bazı 150’likler, sol akımlar, Ermeniler, Rumlar, Yunan asıllılar, dönmeler, devşirmeler, koministler ile Atatürk’ün ülkemizden kovduğu Masonlar ve misyonerler vardır.
Proje, tam anlamıyla gericidir. İrticai’dir. Mensup ve taraftarları son Osmanlı hükümeti gibi zayıf “maşa ve muhtaç hükümet” özlemi içindedir. Öyle maşa bir hükümet ki; Dış borcu nimetten sayacak, yeniden kapitülasyon devrini açacak, Türkiye’yi borçlandıracak, özelleştirme adı altında milli servetleri yabancıların yararına sunacak, her türlü denetimi kaldıracak, sol elit ve imtiyazlı sınıfı emperyalist ve kapitalistlerle ortak edecek, ceplerine iki pasaport koyacak ve çifte vatandaşlığın yolunu açarak “globalleşme ve küreselleşmeyi” yabancıların Türkiye’yi sömürerek semirmesi esasına oturtacak…