O, diğerleri gibi “bütün dağları ben yarattım” kibirliliğiyle gerim gerim gerilmezdi. Bebekliğinden beri tanırdık… Siyah, sarı ve beyaz renkleriyle, Allah vergisi bir güzelliği vardı. Güzel olmasının yanı sıra çok cana yakındı. Ne zaman sigara molasına çıksak mutlaka yanımıza gelir, sokulur, sevilmek, bağra basılmak isterdi. Ayrılık vakti gelene kadar peşimizden şirketin giriş kapısına kadar gelir hüzünlü gözlerle “beni de al, beni de al” masumiyetiyle insanın derinlerine bakardı.
Bir arkadaşımız denedi. Evine götürdü ama maalesef evdeki kedisi 2 gün boyunca kıskançlıktan kusunca bizim küçük, tatlı şey yine kapı önüne döndü. O sokakların kedisi asla olmadı. Ruhunda asil bir aslan mı yatıyordu; yoksa kötü ruhlu cadıların kediye çevirdiği masum bir prenses miydi?
Bütün bir yıl boyu, yedikleri mamalarla iyice azgınlaşan erkek kedilerin pençelerinden kendini kurtaramadı/koruyamadı. Feryatları tüm sokağı inletti ama kimse imdadına yetişmedi.
Toplu tecavüzlerin ard arda yaşandığı günler bittikten sonra bir daha onu hiç görmedim. Arkasından hikayeler anlatılır oldu. Veterinere götürmüşler. Deli gibi davranır olmuş. Garip garip hareketler ediyormuş. Arkasından yanaşmaya çalışan olunca saldırıyormuş.
“Suçun sonucunda mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması hâlinde” ibaresinin geçtiği Çocuk Cinsel İstismar’ına ilişkin 103 maddenin 6. fıkrasını bir kedinin nezdinde sizlerin isyanına sunuyorum