Küreselleştirme yani sömürgeleştirme krize girince, küreselleştirme sözcüğü de sanki tedavülden kalktı. Küreselleşmeyi modernitenin gereği ve olmazsa olmazı olarak koyanlar şimdilerde bu sözcüğü kullanmıyorlar.
Küreselleşmeyi, sömürge olmayı, AB mandacılığını savunanlar, şimdilerde Amerikan Açılımlarını savunuyor.
Mandacılık talebinin toprak kaybı demek olduğunu onlar bilmiyorlar mıydı?
Türkiye’de yaşananlar ile dünyada olanları karşılaştırırsak birçok şeyi daha kolay anlayabiliriz diye düşünüyorum.
Dünya da gerçekte neler oldu?
Daha büyük bir imparatorluk devreye girince, Emperyal Amerika krize girdi. Bu kriz birçok şekilde ortaya çıktı.
Siyasi olarak çıktı. Amerika dünyada büyük itibar kaybetti.
Askeri olarak kaybetti. Bunun sonucu olarak da itibar kaybetti.
Amerikan kapitalizmi yapısal ve ahlaki krize girdi. ABD yine itibar yitirdi.
İtibar kaybettikçe dolar bastı, dolar bastıkça borçlandı. Borç 12 trilyon dolara çıktı.
Borcun faizini ödeyip yeniden borçlanmaya tefecilik düzeninde sürdürülebilirlik deniyor.
Kendi halkına tasarrufu benimsetmeyen devletler borç alarak hayat sürdürüyorlardı. Tıpkı bizim gibi.
Amerikan halkı hiç tasarruf yapmıyordu. Başkalarının tasarruflarını kullanıyordu. Sömürü üst düzeye çıkınca başka ülkelerin tasarrufları da birikmedi.
Şimdi Amerika’ya bu 12 trilyon doların faizini ödemek için para gerekiyor. Bu parayı bulmak için önünde iki yol var. Ya yeniden dolar basacak. Ya da dışarıdan borç alacak.
Dolar basarsa, iki sorun çıkıyor. Doların değer kaybı Amerika’nın itibarını daha da düşürüyor. Hiper enflasyon başka bir sorun.
Şimdilerde Amerika borç arayışı içindedir.
Obama’nın Çin ziyareti, iflas etmiş iş adamının bankasını ziyaretine benzemektedir. Yeniden iş yapmak, ticaret yapmak isteyen iş adamı durumu.
Biliyoruz ki, bankalar kredi verirken bazı garantiler istiyor. Biz bunu IMF’den çok iyi biliyoruz. Beş yüz milyon dolar borç vermek için bizden istemediği bir tek donumuz kalıyor. Hatta tefeci sonunda toprak talebinde bulunuyor.
Amerika aynı bizim duruma düşmüş. Topladığı her dolar verginin 40 cent’i faiz ödemelerine gidiyormuş. Borçların faizini ödemek ve sürdürülebilirliği yakalamak için ya vergileri artıracaksın, ya da üretimi artıracaksın. İşsizlik ve üretimsizlik Amerika’yı bu noktaya taşımıştı. Çıkmaz sokak.
Bizim gibi devletlerde borçlar artınca, Emperyal devletlerden toprak talebi geliyor. Aslında Güneydoğu sorunu bir anlamda haciz sorunudur.
Emperyal güç, iç işbirlikçilere verdiği paranın karşılığını çıkarmaya çalışıyor. İç sömürücülerin iç ettiği paralar, karşımıza Kürt Sorunu olarak çıkıyor.
Tüketime alıştırılan Amerikan halkı tasarruf yapmayacağına göre, Amerika’nın yeni sömürü alanları yaratması gerekiyor. Bu da şu demektir. Emperyal imparatorluk başka bir imparatorluk ile savaşması gerekecek.
Türkiye olarak biz tefecilerin eline düştük. Geldiğimiz yer; bölünmeyi tartışıyoruz.
Küçük Amerika olacağız derken, Amerika’nın bozgununa ortak olacağız.