Dr. Ahmet FİDAN
SATIR BAŞI
Eski yazılarımdan birinin konusu “Sosyal Bilimlerde Sona Doğru” idi. Bu konuda yazımın yayınlandığı bütün kağıt baskı ve elektronik yayınların hemen hepsinde ciddi tepkiler aldım. “Tepki” kelimesiyle, genelin tahmin edeceği anlamı kast etmedim. Çünkü “tepki” kelimesi yaygın olarak yanlış kullanılmaktadır. Tepki almak tabiriyle olumlu ve olumsuz tepkiden bahsediyorum. Çünkü bir olay veya olguya karşı yapılan geri dönüş (olumlu olsun olumsuz olsun) tepki kelimesiyle ifade edilir. Burada ikinci cümlemde “… hemen hepsinde ciddi sonuçlar aldım” desem olmazdı. Çünkü sonuç almamıştım. Parça parça farklı açılardan değerlendirmeler almıştım. Bu değerlendirmelere göre belki sonucu ben çıkaracaktım.
“Sosyal bilimlerde sona doğru” yazımda, sosyal bilimlerin giderek sayısal veya fen bilimlere doğru açıldığını dile getirmiştim. Bu konuda Türkiye’de OSYM nin alan tercih katsayı ve yüzdeliklerindeki bir eğilimi de örnek vermiştim. Bu gelişmenin belki bir başka boyutu da “Toplum Mühendisliği” kavramıdır.
Tamam, sosyal bilimlerde şu ya da bu bilim dalının sayısala veya fen bilimlerine açılımını belli ölçülerde hazmedebiliriz bir sosyal bilimci olarak. Ancak bu kadarına da pes veya hayır diye bir avami çıkşla olayı sorgulamak istiyorum.
Çoğumuz hatırlar, önceden Çalışma ekonomisi ve Endüstri İlişkileri vardı, (gerçi hala var) bu bölümlerin etkinliği azaldıkça bu alanı tercih etmeyi düşünen gençlere “Endüstri Mühendisliği” okuyun demeye başladık. Niye peki!. Çünkü sayısala doğru gidiş veya kaymanın önüne geçemeyeceğimizden dolayı gençlerin işe atılmaları konusunda istihdam sorunu yaşamalarını istememekteyiz. Çalışma Ekonomisinden Endüstri Mühendisliğine, Toplum Bilimden Toplum Mühendisliğine, çok yakında çok daha fazla örnekleriyle eski sosyal bilimlerin sayısala kaymakta olduğunu ve bilim dalının sonuna birer mühendislik kelimesi gelmeye başladığını göreceksiniz, görmektesiniz.
Hala ilk cümlemde bahsettiğim yazıma üzülerek yeniden atıf yapmak istiyorum. Yeni nesil, size sesleniyorum. Artık matematiği sevmek zorundasınız. Evet bunu bir matematik özürlüsü birisi olarak ben söylüyorum. Zira ilk tercihlerimden olan Siyasal Bilgiler Fakültesini sıfır matematik puanıyla kazanmıştım. Bu yıllar sınava girmiş olsaydım halim nice olurdu bilmiyorum artık.
Toplum mühendisliğine gelince. Pek tabi ki bu kavrama ani olarak refleks tepkisi vermek istemiyorum. Öyle bir tepki versem kuracağım cümle, “yok daha neler” olurdu. Ancak bazı olay veya olgularda, bizim vereceğimiz tepki hiçbir anlam ifade etmemektedir. Tıpkı çok büyük bir nehirde, akıntının tersi istikametinde kibrit çöpüyle yüzmeye çalışmak gibi. Ya da yeldeğirmenleriyle savaşmak gibi. Ama peşinen şunu söylemeliyim ki, bu kaymayı kendi mantığımda reddetmiş olsaydım yine de yeldeğirmenleriyle savaşır veya akıntının tersi istikametinde kibrit çöpüyle gayret ederdim. Tıpkı, Türkçemizin “Turkche” olmamasında vermekte olduğumuz gayret gibi.
Toplum mühendisliği, seçkinci / elitist, planlamacı, müdahaleci bir kavramdır. Toplum bilim, diğer tabiriyle sosyoloji toplumun fotoğrafını çekip yer yer yargılamalarda değerlendirmelerde bulunan bir bilim dalıdır. Ancak toplum mühendisliği kavramında toplum planlaması daha belirgin veya ön plandadır. Buna karşın belki sunu da söyleyebilirsiniz. İyi işte, toplum planlansın yönlendirilsin, bunun neyi kötü!. Elbette ki böylesi bir çıkışı reddetmiyor hatta önemli ölçüde haklı buluyoruz. Ancak nereye kadar. Yani bireylerin kendi iradeleri ve yaşam biçimleri vardır ve buna doğrudan müdahale etmek ne derece yanlış olursa, toplumun da genel bir yaşam biçimi veya kalıbı vardır, buna müdahale de o derece yanlış olur.
Toplum mühendisliğine olan kayma konusunda başka yazıma atıfta bulunmak istiyorum. Cybersapience (Cyber Sapience / Siber Toplum) içerikli yazılarımda hep çok yakın gelecekte beyninde çip taşıyan insanlar olacağımızdan bahsetmişimdir. İşte yakın gelecekte böylesi homojen ve duygulardan münezzehleştirilmiş (uzaklaştırılmış) insan topluluğunda toplum mühendisliği kaçınılmaz olarak görülmektedir. Ancak bu gün için bu kelime (toplum mühendisliği) fazlasıyla itici ve ezici gelmektedir. Çünkü henüz o kadar da rutinleşip duygusuzlaşıp elektronik hale gelmedik. Gidişatımızın ister kabul edelim ister etmeyelim bu yönde olduğunu söylemem gerekse bile bu gün için en azından bana “toplum mühendisliği” kavramı batıcı gelmektedir.
Büyük veya gizli bir el tarafından veya siyasal otorite tarafından insanların genel yaşayışlarına baskıcı, dayatmacı yönlendirmelerle etkide hatta yönlendirmelerde bulunulmasına karşı çıkarız. Ama pek tabi ki bu karşı çıkmamız, toplumun geleceğinin planlanmamasını, makro planlamayı savunmamamızı öngörmez. Makro planlamanın çok daha dar tutulup yönlendirmelerin daha fazla bireyselleştirilmeye başlaması (mikroya girmesi) bizim refleks alanımızı oluşturur. Yalılardan veya sırça köşklerden avam / halk şöyle olsun böyle olsun, şuraya gitsin, şunu alsın, bunu beğensin, şunu kullansın gibi dayatmalar ve bu dayatmalara bileşke (bütünsel güç) oluşturacak toplum mühendisliğine karşı “o kadar da değil” itirazında bulunuruz. Örneğin, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türk insanına batılı şablon ve görünüm giydirilmeye çalışılmış fakat başarılı olunamamıştır. Bu konu askercil kumandayla, “Dikkaaat!… Batılı olunacaaaaak… Oool!” komutu burada sökmemektedir.
Bu konulardaki ayrıntılı değerlendirmeyi “Bilgi Ötesi Toplumuna Doğru Doludizgin” konulu yazımda ele almak üzere esen kalın efendim.
Sevgili okurlarım, yarına söz, rahat bir pazar yazısı olacak. “Analar Günü Gelmiş Yine, Eyvahh!”
Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar http://www.yazarport.com, http://www.gunesgazetesi.net http://www.kamudanhaber.com http://www.bilgievreni.com, http://www.siyasalforum.net http://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.