Trafik Canavarı Değil Trafik Kirliliği Öldürüyor

Uluslararası Çevre İçin Hekimler Birliği (ISDE)’ nin İstanbul Tabip Odası tarafından Türkçeye çevrilerek yayınlanan ‘’Ulaşım-Çevre-Sağlık’’ isimli kitapçığında okuduğum şu sözler bana çok ilginç geldi:

“Hislerimize demiryolundan daha fazla eziyet eden bir şeyin icat edilmediği fikrine kim katılmaz ki? Tüm o takırtı tukurtularıyla trenler sadece ruhsuz bir gürültü kaynağı olmakla kalmaz, bir de cömertçe etrafa kurum saçar dururlar. Mevcut şekliyle demiryolu kesinlikle en iğrenç şeydir, ancak az sonra vagonların tüm o ufak tefek taşları engel tanımaksızın ezip geçecek olması da bütün bütün katlanılamaz bir düşüncedir. Gürültü ve pis koku yüz misli kötüleşmekle kalmayacak, zincir pranga tanımayan bir canavarın altında ezilecek olan yaya ve hayvanların sayıları da düzineleri bulacak, kurum gökleri kaplayacak, pislik yeryüzünü yok edecek, hepsinden beteri de, çağımızın en berbat alışkanlığı olan seyahatlere rağbet dünya çapında çılgınca artacaktır.”

Bu sözler, 1788-1860 yılları arasında henüz otomobilin icat edilmediği bir dönemde yaşayan Arthur Schopenhauer’ e ait.

Elbette, söyledikleri içinde bugün için geçerli ve doğru olmayan ifadeler de var, ama ulaşımın sağlığımız üzerine olan etkilerini bundan 200 yıl önce bu kadar ayrıntılı olarak tanımlaması da oldukça şaşırtıcı. Ünlü filozof, ulaşımın hava kirliliği, gürültü kirliliği, trafik kazaları ile psikolojik ve sosyal etkilerini ta o zaman büyük bir isabetle tahmin etmiş.

Otomobillerin, otobüslerin, kamyonların, trenlerin, gemilerin, uçakların… bütün ulaşım araçlarının hayatımızı nasıl rahatlattığını, nasıl kolaylaştırdığını, nasıl hızlandırdığını… söylemeye gerek yok.

Ancak, bunun bir de sağlığımızı ilgilendiren bir faturası var.

TRAFİK KİRLİLİĞİNDEN ÖLÜMLER KAZALARI GEÇİYOR

Trafik kazalarından dünyada her yıl binlerce insan hayatını kaybediyor, milyonlarcası yaralanıyor ve sakat kalıyor. Ülkemizde trafiğe verdiğimiz kurban sayısı 10 bin.

Ama, ulaşım sadece trafik kazaları ile insanları öldürmüyor.

Ünlü tıp dergisi Lancet’ de 2000 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre Fransa, Avusturya ve İsviçre’ de her yıl 40 binden fazla insanın hava kirliliği yüzünden öldükleri ve bu ölümlerin yarısının trafikten kaynaklanan kirlilikten kaynaklandığı bildirilmişti. Amerika’ da da bir yılda trafik kazarlından ölenlerin sayısı 40 bin iken, hava kirliliği yüzünden ölenlerin sayısı 70 bini buluyor.

Trafikteki araçların kimi benzin, kimi mazot… ama hepsi fosil yakıtlarla çalışıyor. Fosil yakıtlar, çürüyen tarih öncesi bitki ve hayvanlardan milyonlarca yılda oluşmuş, kömür, petrol ve doğalgaz gibi yakıtlardır. Unutmayalım ki, fosil yakıtlar yenilenebilir kaynaklar değillerdir.

Araçların egzozlarından çıkan azot oksitleri, karbon monoksit, uçucu organik bileşikler, kükürt dioksit, partiküller ve ozon gibi maddelerin başta akciğer ve kalp olmak üzere sağlığımız için ne kadar zararlı olduğunu artık çok iyi biliyoruz.

ACİL TEDBİRLER ŞART

Trafiğin yarattığı hava kirliliğine karşı tüm dünyanın seferber olması gerekiyor. Tabii, bunun başında devlet ve hükümetlerin alması gereken tedbirler geliyor.
Meksiko ve Sao Paulo’ da araçlar plakalarının son rakamına göre haftanın belirli günleri trafiğe çıkabiliyorlar. Bogota’ da bazı ana caddeler belli saatlerde trafiğe kapatılıyor; benzinden hava kirliliği vergisi alınıyor.

Bizlere de kişisel olarak düşen görevler var tabii ki. Bir kere mümkün olduğu kadar otomobile binmek yerine, genel ulaşım araçlarını, bisikleti tercih etmeli veya yürümeliyiz. Bu genel sağlığımız için de çok yararlı olacaktır.

Asıl, hava kirliliğine neden olmayan yeni enerji kaynaklarının bulunması ve kullanılması çok önemli. Farkında değiliz ama, yaktığımız bu fosil yakıtlar hepimizin geleceğini de yakıyorlar.

print

Bir cevap yazın