Kökeni cehalet, sefalet, rezalete dayanan olayları yaşadıkça düşünceler de kirleniyor.
Ortaçağ Yunanlı âlimlerin koyduğu tespitle; (paranous) yani akıl kaçması, delilik oluşuyor..
Her gün değişen gündem içinde, güzellikleri akıl dolu işleri, alkışlanacak hizmetleri bile unutuyoruz.
Çamlıca’daki tünel en çarpıcı örneği.
* * *
İstanbul Şile otoyolu üzerinde 50 metrelik tünel bulununca devlet-millet ayağa kalktı.
Jandarma, bölgeyi çevirdi.
Polis, parmak izi peşine düştü.
Milli İstihbarat, çevre halkını takibe aldı.
Belediye, kanal görüntüleme robotlarını taşıdı.
Medya canlı yayın araçlarını yerleştirildi.
Üç gün üç gece konuşuldu, yazıldı.
“Sır tünel… Suikast tüneli… Gizemli tünel…”
Olay, bölgedeki hastaneyi açacak Başbakan’ı öldürme amaçlı senaryoya kadar dayandırıldı.
* * *
Mahallenin yaşlısı ortaya çıkıp;
‘Osmanlının su galerisidir. Başka bir şey değil !’ demese…
Belki DSİ’den, TCDD’ye kadar devletin ne kadar kurumu varsa karışacak, el atacaktı.
Bu gerçekle kepçe-dozer tünelin üzerini kapayınca, bir toplumsal paranoya ortadan kalktı.
Yani Yunanlıların paranous dediği akıl kaçıklığının ahalimizi kapsayanı…
* * *
Kapatıp, üzerini ezdiğimiz o tünel var ya…
Yaklaşık 560 yıl önce yapılmış.
Osmanlı fetihle birlikte kentin su ihtiyacını karşılamak için yamaçlara galeriler açmış.
Dört bir yana kilometrelerce inşa edilmiş,
Toplanan suları buradan geçirip çeşmelere taşımış.
Pompalama-terfi işlemi o dönemde mümkün olmadığından yerçekiminden yararlanılmış.
Galerilere hassas eğim verilerek tek bir taş yosun tutmamış.
Su çarptıkça arınmış, temizlenmiş;
İstanbul böylece çeşmeler şehri olarak ünlenmiş.
* * *
Çamlıca tünel hikâyesi böyle…
Başka tünellerde buluşmak dileğiyle…