Türk Petrolleri Üzerine Dönen Dolaplar…

Türkiye’nin çok zengin petrol ve doğalgaz yatakları üzerinde bulunduğunu belirten haberler sık sık basında yer bulmasına karşılık bunların işletmeye açılmaması akıllara hep ‘hangi güç buna engel oluyor?’ sorusunu getiriyor.Yıllardır Türk basınında ülkenin petrol okyanusu üzerinde yüzdüğü ancak hiçbir şekilde bu nimetten yararlanılamadığı haberleri yayınlanır durur.

Hatta bazı bölgelerde açılırken içinden petrol fışkıran kuyuların “rantbl” olmadığı gerekçesiyle üzerlerine beton dökülerek kapatıldığı haberlerini de yine gazetelerden okuruz.

Peki bu işin aslı nedir?

Gerçekten de Türkiye bir petrol okyanusu üzerinde mi yüzmektedir, yoksa petrol zengini komşularının petrolden fakir sınırdaşı mıdır?

Özellikle Türkiye’nin doğu, güney ve kuzey komşularına petrol ve doğal gaz konusunda olanca cömertlik veren güç, Anadolu coğrafyasına bu kadar mı hasis davranmıştır?

Suriye, İran, Irak, Azerbaycan, Gürcistan, Bulgaristan ve Romanya’da üretilen petrol iyi kötü söz konusu ülkelerin ihtiyacını karşılayıp, ihracatına da imkan tanırken Türkiye’de ise üretilen petrol yıllık tüketimin ancak % 11’ni karşılayabilmektedir.

PETROL ARAMAK YASAK MI?

1954 yılında kurulan TPAO, 3900’ü aşkın elemanıyla 43 yılda sadece 54.3 milyon ton petrol üretmiştir. Oysa 1997 itibarıyla resmi rakamlarda Türkiye’nin yıllık petrol tüketimi 28 milyon tondur.

Bu konuda Dr. Ümit Emre, Türkiye’nin belirli bölgelerinde petrol aranamayacağına ilişkin bir antlaşma imzaladığını öne sürüyor.

Yeni Hayat Dergisi’nde yayınlanan yazısında Dr. Emre sözlerini şöyle sürdürüyor:

“1954 yılında Yahudi asıllı Max Ball’ın hazırladığı taslak meclisimizde 6326 sayılı petrol kanunu olarak kabul edildi. Bu kanun Türkiye’nin kuzey doğusunda petrol aranmasını yasaklıyor ve her şirket için yıllık on sondaj izni ile sınırlandırıyordu. Bunun pratik anlamı Türk Milleti’ne kendi toprağında petrol aramayı yasaklamaktı”

Dr. Ümit Emre yazısının devamında yüksek rütbeli bir Türk generalinin Hindistan’a yaptığı bir gezide söz konusu ülkedeki uzay üssünde Türkiye’nin 5000-5500m. derinliklerinde zengin petrol varlığı bilgisine ulaştığı aktarılıyor. Dr. Emre, “Bu doğrultudaki bir diğer müspet bilgi de Türkiye’de 20 yıl müddetle Shell firmasının Araştırma Genel Müdürlüğü’nü yapmış olan Anthony Hages tarafından dile getirilerek, ‘Petrol ile ilgilenen ABD şirketleri bilirler ki, Türkiye bir petrol okyanusunun üzerinde oturmaktadır’ demiştir.”

YA PETROL MİLLİLEŞİRSE?

1980 askeri yönetimi döneminde Enerji Bakanlığı görevini yürüten Serbülent Bingöl, ülkenin belirli bölgelerinde sınırlı sayıda sondaj kuyusu açılabileceğine ilişkin olan 6326 sayılı yasada değişiklik yapar. Bu konuda ABD’nin petrol şirketleriyle görüşmek üzere gider. Söz konusu firmalar bu görüşmelerde Türkiye’de 5000m. civarında zengin petrol yatakları olduğunu doğrulamış ancak, “Sizinle çalışma konusunda garantimiz yok. İran ve Irak’ın yaptığı gibi petrolleri millileştirirsiniz” diyerek işletmeyi kabul etmemişlerdir.

Cumhuriyet gazetesinde Leyla Tavşanoğlu’nun röportaj yaptığı İTÜ hocası, “1984 yılında Shell Barbeş sahasında 3300 metrede bir gaz rezervuarı ve kıymetli bir yoğuşukluk saptadı. Bu bölgenin yakınındaki Güney Hazra sahasında TPAO derin bir kuyu deldi ve 3780 metrede gaz ve yoğuşuk rezervuarı buldu” Ancak gerek TPAO ve gerekse de Shell’in araştırmaya devam etmeleri ‘üretip de nereye satacaklar?’ şeklindeki anlaşılmaz bir mantıkla kapatılmıştı.”
HORA GEMİSİNDEN KIBRIS’A

1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonra Yunanistan ile diplomatik ilişkileri iyice bozulan Türkiye, öte yandan da başta Avrupa ve ABD olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden de ambargo uygulamasına maruz kalmıştı.

Ülkeye konulan ambargolar milli sanayii ve milli enerji kaynaklarının önemini bir kez daha gündeme getirmişti. Bunun üzerine 1970’lere damgasını vuran “HORA Gemisi krizi” baş gösterdi.

Ege Denizi’ndeki uluslar arası sularda ve Türk deniz sularında sismik araştırmalar yapmak ve petrol yataklarını tespit etmek üzere denize açılan Hora araştırma gemisi Yunan savaş gemileri ve uçaklarınca sık sık taciz edilmişti. Bu tacizlerin çalışma imkanı tanımaması üzerine Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı savaş gemisi ve uçaklarca korumaya alınmıştı. O yılların gazete arşivlerine bakıldığında ise Hora’nın araştırmalarında Ege denizinde zengin petrol yataklarına ulaştığı ancak Yunanistan’ın kara sularının 12 mil olduğunu iddia etmesi yüzünden bu rezervlerin kullanımının uluslararası sorunlara neden olacağı dile getirilmişti. Diğer yandan bilim adamları Ege Denizi’nde petrolün varlığı, Türkiye’nin batı sahillerinde ve Ege bölgesinde de petrol olması ihtimalini beraberinde getirdiğini dile getiriyorlar. Bu tezi doğrulayan başta Bergama yöresi olmak üzere Muğla, Manisa ve İzmir’de arazideki yarıklardan doğalgaz çıkışı nedeniyle yanan kayalar, ve petrolle bulanık şekildeki göl ve dere yatakları dikkat çekiyor.

Diğer yandan Türkiye’nin hemen güneyinde adeta bir uçak gemisi gibi uzanan Kıbrıs’ın da kıta sahanlığında ve derinlerinde zengin petrol yatakları olduğu biliniyor.

20 Şubat 2003’te Anadolu Ajansı muhabiri Züleyha Karaman’ın geçtiği şu haber dikkat çekmişti:

“Kıbrıs Rum yönetimi Ticaret, Sanayi ve Turizm Bakanı Nikos Rolandis, elinde, ‘Kıbrıs deniz sahasında olası petrol yataklarının varlığını gösteren, yüzlerce hareketsiz petrol lekesiyle dopdolu bir harita bulunduğunu“ belirterek, “Kıbrıs’ın etrafının petrolle kaplı olduğunu’ söyledi.”

Nikos Rolandis, açıklamasında Kıbrıs Rum kesimi ile Mısır arasındaki özel ekonomi kuşağındaki maden zenginliğinin kullanılması ve araştırılması anlaşmasının, Kıbrıs sorunu olmasaydı, yeni Rum Hükümeti tarafından acil öncelikler arasına alınacak konulardan biri olduğunu söylemişti.

“Petrol lekeleriyle ilgili bilgilerin açıklanmasının, devletin güvenliği konusunu gündeme getirip getirmediği“ sorusu üzerine Rolandis, Doğu Akdeniz`in sahip olduğu zenginliklerin bilindiğini ve bu bilgilere Türkiye’nin de sahip olduğunu kaydetmişti.

Yapılacak araştırma ve petrol yataklarının belirlenmesinden sonra Rum Yönetimi’nin ihaleye çıkıp şirketlerle sözleşme imzalamasını öneren Rolandis, Kıbrıs Rum kesiminin böylece maden zenginliğini kullanmak için para harcamayacaklarını belirterek, petrol bulunmazsa masrafın şirketlere kalacağını ama bulunursa, Rum Yönetimi’nin gelirden yüzde 5 oranında pay alacağını söylemişti.

Türkiye’nin Antalya ve Mersin kıyısında ve Torosların güney yamaçlarında binlerce yıldır yanan kayaların varlığı bölgede petrol ve doğalgazın varlığının en büyük delili olarak kabul ediliyor. TPOA yetkilileri ise bölgede doğalgazın ve petrolün varlığını kabul ederken rezervin düşük olduğunu ve yatağın derinde bulunduğu için rantbl olarak işletilemeyeceğini öne sürüyorlar.

devam edecek…

print

Bir cevap yazın