Mustafa KÖSE
TARİH BİLİNCİ
Bir toplumun “devlet” haline gelebilmesi , onu meydana getiren halk ve aydınların “bağımsız” yaşamanın önemini bilmeleri ve onun için her türlü özveriyi göze almış olmalarıyla mümkündür. Bağımsız olarak yaşanan yer vatandır. Vatanı korumak bağımsızlığı korumaktır. Bağımsızlığı korumaya ayrılmış bir güç olmadan yani “askeri” güç olmadan bağımsızlık olmaz. Tarih boyunca devlet niteliği taşıyan bütün teşkilatlar askerliğe önem vermişler, ordular kurmuşlardır. Devletlerin kurulması ve güçlenmesi ile orduların güçlenmesi ayni zaman dilimi içinde olduğu gibi zayıflamaları ve dağılmaları da ayni zamanlara rastlamaktadır. Orduların teşkilat ve yapısı, milletlerin kendi milli yapıları, bulundukları coğrafi ortam ve zamanlarına göre değişiklikler arz etmiştir. Tarih boyunca değişik coğrafyalarda hüküm süren Türk devletleri güçlü ordular kurmuşlardır.
Tarih boyunca değişik coğrafyalarda büyük devletler kurmuş ve bu devletlerin sağladığı özgür ortamlarda yaşamış olan Türk milleti bunu savaşma güç ve kabiliyeti ile yapmıştı. Millet ve devletine yönelik bir tehdit ve tehlike anında askeri bir disiplin altında düşmana karşı durabilecek gücü ortaya koyabilmesi, mücadele için organize olabilmesi onun en göze çarpan özelliğidir. Bu nedenle Türk tarihi ilk bakışta savaşlar tarihi olarak görülmektedir. Türk tarihinden söz ederken daima Türk ordularından bahsedilir. Bildiğimiz kadarıyla devamlı ve kalıcı ilk Türk ordu yapısı Selçuklular zamanında oluşturulmuştu. Bunlar geçimini askerlikten sağlayan kapıkulu askerleri idi. Ondan önce bir tehlike anında bütün Türkler bir ordu gibi silah altına koşar, vatan ve millet varlığını korumak için boy teşkilatları içinde ordudaki yerlerini alırlardı. Bir başka deyişle tehlike görünce herkes gönüllü asker olarak silah altına koşardı.
Bu orduların yapı ve teşkilatlarında zaman içinde gelişme ve değişmeler görülmüştür. Ancak her dönemde düzenli orduların içinde gönüllü birlikler daima olagelmiştir ve bunlar savaşlarda önemli başarılar kazanmışlardır. Örnek olarak, Osmanlı Ordusu’nun ana kuvveti Yeniçeriler arasında da “Gönüllüler” vardı. Yeniçeriler içinde maaşsız, gönüllü olanlar vardı. Bunlar şehir ve kasaba halkından idiler. Kayıt esnasında yeniçeri serdarına para veya hediye verirlerdi. Harb zamanında Turnacılar vasıtasıyla bulundukları mahallin serdarının kumandası altında muharebeye gidip yararlık gösterenler isterlerse devamlı yeniçeri olabilirlerdi. Muharebe zamanında yeniçeri ocağına asker gerektiği zaman serdengeçti adı ile gönüllü toplanırdı. Bunlar belirli bir hizmetten sonra yararlı görülürse devamlı asker ocağına kaydedilirdi.
Osmanlı Devleti’nde bazı değişikliklerle eskiden beri devam eden uygulamaları düzenleyen 25 Ekim 1886 tarihli “ Asker Alma Kanunu’na “ göre gönüllü askerlik yapmak isteyenlere bazı şartlar ileri sürülmekle birlikte kolaylıklar da sağlanmıştı. Gönüllü Asker olabilmek için aşağıdaki şartlara sahip olmak gerekiyordu: 1- Askerlik yükümlülüğü altında bulunmamak ve yaş olarak ta 18 yaşından küçük olmamak, 2- Her türlü bulaşıcı hastalıktan uzak, vücudu sıhhatte ve askerliğe elverişli durumda olmak, 3- Hırsızlık, ırza tecavüz gibi yüz kızartıcı bir suçtan dolayı ceza almamış olmak ve halk arasında kötü tanınmış olmamak, 4- Askerliğin hangi sınıfına girerse o sınıf için takdir edilen askerlik süresi kadar silah altında bulunmayı kabul etmek, 5- Anne ve babasının rızalarını almış olmak.
Gönüllü askerlik hizmetini kabul edenler istedikleri alay ve taburda görev alacaklardı. Bunlar ayrıca devlete sadakatle hizmet edeceklerine dair yemin ettirilmekteydi. Ayrıca gönüllü askerler mensup oldukları sınıfın mecburi hizmetini bitirdikten sonra istedikleri kadar silah altında kalarak askerliğe devam edebilirlerdi. Gönüllü askerliğin yaygın olarak denenmesi Balkan Savaşı esnasında olmuştur. Balkanlı devletlerin ani bir baskınıyla başlayan Balkan Savaşı’nın birinci kısmında büyük bir yenilgi yaşanıyor tüm balkanlar elden gitti gözüküyordu. İstanbul’a kadar dayanan Bulgar, Yunan kuvvetleriyle ateşkes yapılması çabalarını millet tepkiyle karşılamıştı. Balkanlar’daki karışıklıklar arttıkça halkın heyecanı da artmaya başlamıştı. Ülkenin çeşitli yerlerinde gösteriler yapılmaya başlandı. Konya, Kayseri gibi illerde mitingler düzenlendi ve İstanbul’a halkın harp isteğini belirten telgraflar çekildi. 5 Ekim 1912 tarihinde Kayseri’de yapılan bir gösterinin ardından halkın gönüllü asker ve bağış toplama konusundaki isteğine karşı hükümetin gösterdiği uygun tavır halk tarafından sevinçle karşılandı. …
Üniversiteli öğrencilerin 7 Ekim 1912 günü Babıali’de yaptıkları mitingde hükümetin harpten kaçması halinde hıyanetle suçlanacağı açıklandı. …
Halkın vatan savunmasında gösterdiği bu istek ve ilgi seli karşısında hükümet gönüllü başvurularını kabulden başka bir şey yapamadı. Esasen nizamiye, redif ve müstahfaz birliklerin kadrolarındaki eksikliklerde idareyi buna mecbur tutmakta idi.…
Devam Edecek…