Türkçe(leştirme)ye Doğru…

Mustafa KÖSE

TARİH BİLİNCİ

TÜRKÇE (LEŞTİRME) ‘YE DOĞRU….

İttihatçılar’ın “Yer Adları”nı Türkçeleştirme girişimi,

İttihatçılar tarafından yer adlarının değiştirilmesi, Türkçeleştirilmesi izledikleri iskan politikasının bir parçası olarak Balkan Savaşları sırasında gündeme gelir. Türkçü çizginin ön plana çıkmasıyla birlikte de, 1. Dünya Savaşı sırasında süreç hız kazanır.Yalnız yerleşim yerleri değil, dağ, ova, orman, nehir isimleri de değiştirilir. Resmen Başkomutan V. sıfatıyla Enver Paşa’nın 5 Ocak 1916 tarihinde yayımladığı bir talimatname ile bu çalışma başlamıştır.  Kahramanımız Sakarya Şehidi Binbaşı Hüseyin A.ALPARSLAN ise, Yusuf AKÇURA’-nın başında olduğu Türk Yurdu dergisinde 7 Şubat 1327(1911)  tarihli “Türkçenin başına gelenler gelmekte olanlar- yapma değiştirmelerden” başlıklı makalesinde konuyu işlemiş, Türkçeleştirmeyi savunmuş, Türklerin Anadolu ve Paşaelini (Rumeliyi) ele geçirdiği yıllarda pek çok yere Türkçe isim vermişken, daha sonraları ve özellikle son yüzyılda bu isimlerin Arapça ve Farsça yapıldığını örnekleriyle ortaya koymuştur. Hüseyin Avni’nin 1911’de konuyu ele alması ve ön araştırma yapmış olması, onun bu konuda da öncü olduğunu açıkça göstermektedir… Cumhuriyet döneminde yer adlarının Türkçeleştirilmesi konusunda defaten çalışmalar yapılmıştır. Verilen ve verilecek adlar konusu tartışmalara yol açmıştır.

YER ADLARI VATAN KABUL EDİLEN TOPRAKLARIN TAPU SENETLERİDİR:

Doğal olarak bir toprak parçası üzerine bir Ulus yaşıyorsa ve Devlet kurmuşsa o toprak Vatan’dır. Bu sebepten de o Ülke üzerindeki yer adları yani köy, kasaba, şehir, dağ, ova, nehir vd. adları o Milletin en azından genel olarak, çoğunlukla kendi dilinden yada geçmişteki yetiştirdiği büyüklerin, kahramanların ismiyle adlandırılması önem taşır. Bu adlar kendiliğinden doğal olarak verilip oluştuğu bibi Anadolu gibi geçmişte pek çok uygarlığın, Ulusların yaşadığı yerlerde, hukuki bir karar ve uygulamalarla devlet eliyle de olabilir. Osmanlı Devletinin son yıllarında Balkanlardan, Kafkasya ve Kırım gibi yerlerden yaşanan göçler devamen Anadolu’yu Ermeni ve Rum azınlıkların terk etmesi, Anadolu’nun nüfus yoğunluğunu fazlasıyla  Türkleştirmiştir. Ayrıca o günlerde, topraklarımızda eski uygarlık ve Uluslardan kalan yer adlarının siyasi olarak da değişmesi gerekiyordu.

İmparotorluk içindeki milliyetçilik hareketleri, dış güçlerin tahriki ve bunun yanında 1. Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında, idarecilerin etnik bir isyan içerisindeki hareketlere karşı etkili tedbirler almaya yöneltti. Bu durum sadece siyasi askeri değil, ayni zamanda vaki olabilecek tehditlere ve taleplere karşı, Osmanlı ülkesinin bir Türk devleti olduğunun vurgulanmasını hedefleyen düzenlemelere de yol açtı. Bu tür ciddi teşebbüslerden birisini de Rumca, Ermenice,Bulgarca yer adlarının değiştirilmesi teşkil eder.Balkan Savaşı esnasında başlayan bu çalışma, Enver Paşa’nın uygulamayı düzenleyen emirname yayınlamasıyla işlemler resmileşerek hızlandı.

“Yer adlarının değiştirilmesiyle ilgili uygulamalarda görülen bazı aksaklıkları gidermek üzere İttihad ve Terakki. Liderlerinden Harbiye Nazırı Enver Paşa, 23 Kanun-ı evvel 1331(5 Ocak 1916)’de bir emirname yayınlayarak uygulanacak esasları bizzat belirledi.

Bu emirnameye göre;

1) Osmanlı ülkelerinde Ermenice, Rumca, Bulgarca, hatta İslam olmayan tüm kavimle- re ait vilayet, sancak, kasaba, köy, dağ, nehir adları Türkçe’ye çevrilecekti.

2) Bölge dahilindeki askeri başkanlar ve mülkiye memurları bir araya gelerek değişiklik cetvellerini tertip edeceklerdi. Bu değiştirme önce vilayet, sancak ve kaza merkezlerinden başlayacak, hazırlanan cetveller Umumi Karargaha gönderilecekti. Toplanan cetveller incele- necek, birbirine benzeyen adlar, yazışmalarla değiştirildikten sonra uygulanmak üzere Dahiliye ve Posta Nezaretlerine bildirilecekti.

3) Yeni konulacak isimlerde çalışkanlık ve askeri zaferler konu edilecekti. Harp sahası olan yerler, oraya mahsus tarihi geçmişi hatırlatacaktı. Eğer bu mümkün değilse namuslu ve memleketine faydalı hizmetlerde bulunmuş, ancak hayatta bulunmayanların adları veya yörenin bol yetişen ve tanınan ürünleri, sanayi ve ticareti daima sabit kılınacak, vaziyet ve coğrafi şekline yakışan adlar bulunacaktı. Okul öğretmenleri de coğrafya derslerinde vatanın her parçasını anarken öğrencilere ayni zamanda her mevkiin tarihi, iklimini, ürünlerini, sanat ve ticaretine ait faydalı konuları bulacak ve anlatacaklardı. Daha önemlisi ve pratik bir bakışla öteden beri yabancı da olsa, yeni isimlerin bugün konuşulmakta olan isimlere benzemeyen ad ile değiştirilmesi ahali arasında yanlışlıklara ve eski adın yine söylenmesine sebep olacağın – dan halkın bu durumu dikkate alınarak ona göre isim bulunulacaktı. Mesela, “Ereğli’ye “Erikli”; “Gelibolu”ya “Velibolu” denilmesi halinde herhangi bir mahsur söz konusu olmayacaktı.

Ancak 15 Haziran 1916 tarihinde alınan bir kararla bu uygulama seferberlik sonuna kadar ertelenir.Bununla birlikte bu süreçte bir çok yer adı değişmiş olur.

Örnek verirsek,  Tirebolu Kazası,

Eski (Kaza) adı  Yeni (Kaza) adı Bugünkü (Kaza) adı
Tirebolu  Akçayurd Tirebolu
Köseler Köseler Köseler
Civil Burunköy Civil
İregür Hacıhüseyin Karademir
Sekü Söğütlü Sekü
Kilyarı Melahat Işıklı

(Bu değiştirmeleri yapan) heyet üyelerinin (zaman zaman) has Türkçe isimleride değiştirmiş olmaları , bilgilerinin yetersiz ve üstünkörü olduğunu gösterir. “(2)

Hüseyin Avni (Alparslan) Bey diyorki ; “en küçük köyümüze kadar adları Türkçe yapalım..”

Türk dili ve kültürü hakkında yazıları olan Sakarya Savaşı şehidi Tirebolu’lu Hüseyin Avni (Alparslan) Bey’in “ ülkemizin ısısı olmak istiyor isek en küçük köyümüze kadar adları Türkçe yapalım, Ermenice, Urumca, Arapça değil… Böylece ülkemizi önkimize boyayalım” diyor ve Türkçe’nin başına gelmekte olanlar makalesinde şunları anlatıyordu,

Bugün yeryüzüne bir göz gezdirirsek bütün ulusların, oymakların oturdukları yerlere kendi dillerince ad verdiklerini görürüz. Yine bir takımları bir yere sonradan gelirse veya sonradan benliğini gösterirse eskilerin izini silmek için oturdukları yerlere kendi dillerince ad vermeye yeltenirler.

Pek belli ki Türkler Anadolu ve Paşaeli(Rumeli)ne geldiklerinde eski adlardan birçoğunu silmişler, yeniden yeniye Türkçe adlar takmışlar.

Daha geçenlerde benliğini gösteren Bulgarlar, Filibe Sancağı’ndaki “Kazanlık” adını silerek Islavcası olan “Kotal”ı yerine koymuşlardır. Biz ise –daha çok son yüz yıl içinde – tersine olarak kimi yarım kimi bütün olmak üzere bütün Türkçe adlarını değiştirmeğe, Arapça, Farsça yapmağa çalışmışız. İşte yarım değiştirilenler:

Devam Edecek…

print

Bir cevap yazın