Türkçenin Turkche İle İmtihanı
Herkesin aynı dili konuştuğu, yabancı dil sorununun hiçbir coğrafyada yaşanmadığı her ulusun birbiriyle tercüman kullanmaksızın anlaşabildiği bir dünya. Ben satırları yazarken sizin bu satırları okurkenki itirazlarınızı da duymaya çalışıyorum. Ne yavan, ne sıkıcı bir dünya demelerinizi. Acaba gerçekten yavan ve sıkıcı olur muydu böylesi bir hayat.
En azından ben onbeş sene sonra dünyaya gelseydim, yabancı dil nedeniyle on senedir akademik ilerlememin fetret devrini yaşamıyor olurdum ve profesörlüğümün tadını çıkarırdım. Şakağımdaki organik çipe nanoteknolojiyle onlarca lehçesi ve onbinlerce kelimesiyle dünya dili İngilizce yüklenmiş olurdu. Ben de bir yabancı dili ana dilim gibi bilememiş olmanın dayanılmaz işkencesinden kurtulmuş olurdum.
Sırf bu nedenlerden dolayı geometrik hızda ilerleyen teknolojinin bu konuda getireceği yenilikleri sabırsızlıkla beklemekteyim.
Türkçemiz Turkche ile imtihana tabi tutulmakta bu on yıllarda. Ve ben bu imtihanı kaybetmeyi düşünyorum. Küresel düşünen beynim her bir kelimemde dantellektüel Latin kaynaklı kelimeleri yazıların arasına yerleştirmemi ve böylece daha mutlu olacağımı söylemekte. Sağduyum ise, üzerinde yaşamakta olduğum toprağa ve bu topraklarların üzerindeki insanların kullandığı Tükçeye vefa göstermemi istemekte. Ve ben bu cenderede bocalayıp durmaktayım.
Ben bu imtihanda baştan kaybedenlerden olmak istemiyorum aslında. Sadece kendimin değil yakınlarımın da bu imtihanda kaybetmelerini istemiyorum. Bunun için bol bol kavramlar sözlüğü yıpratıyorum. Dilimizdeki beher yabancı kelimenin kulağı tırmalamayan Türkçe türevlerini araştırıyorum. Bir dil bilimci, filolog olmasam da kendi kültürümün uzantılarıyla kendi mesleğimi yapmak istiyorum.
Ama nereye kadar! Ünlem cümlesi ise en korktuğum sorgu kalıbı. Korkunun ecele faydasının olmaması esas korkum. Söyleyin a dostlar, siz söyleyin, “şu dünyada herkes aynı dili konuşuyor olsaydı, daha iyi mi olurdu, daha kötü mü olurdu.
Peki ben dilimizdeki yabancı kelimeleri kanıksarsam, (kabullenirsem) yeni gelenlere veya geleceklere karşı sertlik derecem ne olacak. Her yeni gelen Türkçe olmayan kelimeye buyur başımızın üstüne! mi diyeceğim. Vatandaş Türk Osman konulu yazımdaki duruma düştüm. Nereye baksam karşımda yabancı kelime. Ne tuhaf değil mi, bunca yabancı kelime içinde yüzerken, hala yabancı dilden sorun yaşayan birisi olmak. İşte bunu da Türk Eğitim Sisteminin kökten kronik yabancı dil eğitim yanılgısında arayın.
Karşı karşıya olduğumuz süreç içinde, yine de bize düşen, elimizdeki kelimelere sıkı sıkıya bağlı kalmak, üretebildiğimiz kadarıyla Türkçe karşılığını üretmek, son çare olarak bu kelimelere buyur demek olmalıdır.
Turkche mi Türkçe mi,!!, Feryadım Var Asabiyim
Türkçede bulunmayan w, q, x harflerini kabul edecek miyiz, etmeyecek miyiz.
Dünyada herkesin aynı dili konuşuyor olması çok beter bir şey mi, yoksa o kadar da endişe edecek bir durum yok mu?
Yani onbeş yıl sonra herkesin aynı dili konuşuyor olmasına bu gün itibarıyla boşuna mı direniyoruz. Dilimize sahip çıkmakta vazgeçilmez duruşumuzun çapı ve gücü ve hatta ağırlığı ne olmalıdır, olacaktır. Skolastik ve makyavelistik cenderede Üniter ve Küreselin eşik değerleri kapsamında tarafımız neresi olacaktır.
Turkche’nin küresel tsunamiyle gelişini görürken, beş dakika sonra ardında bırakacağı korkunç enkazı düşünüyorum da, acaba teşbihte hata mı yapıyorum diye endişe ediyorum. Yoksa diyorum cybersapience insan topluluğunda insancıklar çok daha fazla mutlu ve mesut mu olacaklar.
Kapitalizmin Dili Belimize Dolandıktan Sonra, Turkche mi Türkçe mi Diye Sorarken, Feryadımız Kime Ne?Kapitalizmin kültürü, ağzımızdaki dilimizi dilimlerken, bu kültürün üzerinde durduğu küresel sermaye ise, ülkemizin, ulusumuzun dilini mikro parçalarla dilimlemekte. Bu aslında bütün dünyada trajikomik, trajikomik olduğu kadar da endişe verici bir durumdur.1. Küresel Sermayenin ve Küresel Dünyanın İstanbul Şube Başkanı Sayın Mehmet ALTAN ın öz değerlerimizin korunması ve kollanması açısından ne büyük bir insan olduğu,(!)
2. Oradaki onca yerli akademisyenden ve aydından bu itiraza bir çıt sesinin çıkmaması üzerine bu küresel gücün karşısında ne kadar cılız hatta komik durumda olduğumuzu gördüm.
Bu konuşmadan itibaren program sonuna kadar Oktay Sinanoğlu vb. lerinin başı çektiği “biz” cilerle Atlan vb.lerinin başı çektiği “dünyalı”ların beynimde oluşturduğu kavgaları düşündüm. Neticede Küresel egemen / dominant çıkan “dünyalı”lar oldu. Dünyalıların dil tercihinde baskın çıkmasının bir çok nedeni vardı.
DÜNYA DİLİNİN YAYGINLAŞMASININ ALTYAPILARI
İlk olarak dünya dili küresel kapitalist sermaye tarafından her saniye dijital teknoloji ile DNA larımıza nakşedilmektedir. Bu kodlama hem GÖNÜLLÜLÜK hem MECBURİYET / ZORLAMA modunda yapılmaktadır. Yani ister zevkle ister mecburen dünya dilini kullanmak zorunda kalmaktasınız.İkinci olarak, insan psikolojisi kolaya yatkındır. Her zaman doğal olanı en kolay, ve en risksiz olanı tercih eder. Egemen kültürün dayattığı dili ve fonetiği (sesdizimini) tercih etmek hem kolay hem de risksizdir.
Üçüncü olarak, dünya dilini konuşmak bütün dünya ile entegrasyon açsından ciddi avantajlar sağlamakta, her genç bireyin yabancı dile olan ihtiyacı yabancı kelimeye olan sempatisi içgüdüsüyle desteklenmektedir. Yani bu kelimeleri kullanmak sadece baştaki avantajları sağlamamakta, aynı zamanda kurulan cümlelere veya yapılan sohbetlere değişik bir nitelik kazandırmaktadır.
Dördüncü olarak, günümüzde yoğun iş ortamı hızlı yaşam kalıbı vb. faktörler, dünya dilinde bazı kısaltmaları evrensel / enternasyonel hale getirmiştir. Bu hızlı yaşayan homosapience topluluğu, evrensel kısaltmaları kullanmakta hevesli görülmekteler. Üstüne üstlük, homosapiens insan topluluğu, nanoteknolojik gelişmelerle çok yakında cybersapience topluluğa dönüşecek ve bu tür yaratıkların beyinlerine organik mikroişlemciler yerleştirilecektir. Bu organik değişim / transformasyon yine dünya dilinin kökleşmesini sağlayacaktır.
Bütün bunlara karşın “biz” cilerin elinde Psikolojik, sosyolojik, ekonomik olarak ne gibi bir koz veya güç var diye sorumuz olursa, buna karşılık
El Cevap: KOCAMAN BİR SIFIR