Türkiye bir haftadır CHP’li Onur Öymen’in sözlerinin yankılarıyla çalkalanıyor. Özellikle CHP’yi kamuoyunun gözünde zor durumda bırakmak isteyen kesimlerin olayı ajite etmeye başlamasıyla durum başka bir hal almaya başladı. Oysa Öymen ne demişti?
“Analar ağlamasın deniliyor. Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp ‘bu savaşı bitirelim’ demedi. Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Kimse ‘analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok”.
Öymen’in bu sözlerinin üzerinden büyük bir fırtına koparılıyor. Özellikle iktidar yandaşı medya organları ve onların ajitasyonuna yenik düşen Alevi organizasyonları Onur Öymen’i yerden yere vuruyorlar. Oysa bu sözler içinde birbirinden farklı beş ayrı olaydan bahsediliyor.
Neden bu beş olay içerisinden Dersim İsyanı cımbızlanıyor???
Öymen’in bu sözlerinin bireysel olarak bazı vatandaşlarımızı incitmesi mümkündür. Ancak bu sözlerin yanlış bir tarafı olmadığı gibi eksik tarafları vardır. Çünkü bu sözlere itiraz edenler “Dersim Olayları ile bugünkü terör olaylarını nasıl karşılaştırırsınız?” diyorlar. Oysaki her iki olay da devlete bir başkaldırıdır ve her iki olay da dış destekle meydana gelmiş ve niteliği “vatana ihanet” olan olaylardır.
Burada çözüm noktasında devletin eksik kaldığı ya da yanlış yaptığı yerler kuşkusuz olmuştur. Çünkü bir kişi için yüzde yüz çözüm üretebilirsiniz, ancak karşınızda birden çok kişi varsa üreteceğiniz çözüm onlar içinde bazılarına haksızlık yapılmasına yol açabilir. Söz konusu olan “devlete başkaldırı” ise kurunun yanında yaşın yanması da biraz mutaddandır.
Bugün itibarıyla İmralı’da terör örgütünün kabinesi kurulurken birileri de Öymen üzerinden “Cumhuriyet” ile yeni bir hesaplaşmaya girmektedir.
Mesela; aynen Şeyh Sait İsyanı’nda olduğu gibi bu olayın da ardında İngilizlerin olduğu bilinirken niye hiçbir insaf sahibi bunu dile getirmiyor? Yoksa açılım bataklığında boğulanlar bir can simidi bulmanın heyecanıyla sapla samanı karıştırıyor mu? Yoksa hep yapıldığı gibi yine hedef mi saptırılıyor? Yoksa daha da tehlikelisi yani Aleviler meydana mı sürülmeye çalışılıyor?
Ne yani, devlet, Dersim İsyanı’nda, başka isyanlarda kendisine meydan okuyanlara karşı yaptıkları için, onlara verdiği cezalar için özür mü dilemeli yani. Yoksa AB’li olmanın şartı devlete ihanet edenlere ve başkaldıranlara atılan her tokat için devlet önüne gelene “I’m sorry” mi diyecek? Bu demokrasinin bir gereği mi yoksa AB’liliğin bir gereği mi? Yoksa devlete ve vatandaşa kurşun sıkanı ödüllendirmek mevcut siyasilerimizde alışkanlık mı yaptı?
Fakat fikrimce durumun AB’lilikle, demokratlıkla bir ilgisi ve alakası yoktur. Tüm mesele bir hesaplaşma meselesidir. Artık günümüzde Cumhuriyetle bir hesaplaşmanın içine girildiği açıkça ortadadır. Bu bakımdan dünün mağduru rolündekiler önlerine çıkan her fırsatı gayrı ahlaki yöntemlerle ve medya, siyaset gibi türlü yollarla fütursuzca kullanmaktan çekinmemektedir.
Durum tıpkı CHP’nin resmi açıklamasındaki gibidir. Ne demişti CHP?
“Sayın Öymen’in incinenlerden özür dilediği, amacını aşan ifadesinin Başbakan Erdoğan tarafından, haksız ve insafsız şekilde yorumlanmasını kabul edemeyiz. Tayyip Erdoğan ne kadar uğraşırsa uğraşsın Alevi ve Kürt yurttaşlarımızla CHP arasına giremeyecektir. Halkımız, CHP’nin özellikle Alevi yurttaşlarımız başta olmak üzere tüm yurttaşlarımıza saygı ve sevgi ile yaklaştığını bilmektedir. Partimizi yıpratmaya dönük maksatlı yorumlara itibar etmemektedir.”
Ki Onur Öymen saygın bir bürokrattır. CHP’li ve bürokrat bir aileden gelmektedir. CHP Genel Başkanlığı da yapan Altan Öymen’in de küçük kardeşidir. Şu şartlarda Öymen’in gerek CHP’liliğini tartışmak gerekse Cumhuriyet’in değerlerine ilişkin tutumun tartışmak abesle iştigaldir. Aynı zamanda diplomatik kimliğinin ve aile geleneğinin bir gereği olarak oldukça zarif bir bürokrattır ve ömrünün mesleki kısmını diplomasinin çetrefilli koridorlarında geçirmiştir. Bu açıdan bakınca gerek Öymen’in siyasi kimliği gerekse söylediklerinin doğruluğu yada yanlışlığı üzerinden siyaset üretmek yanlıştır.
Çünkü
Cumhuriyet’in değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir aile ve geleneğin içinden gelen birisi olarak Öymen, hem Cumhuriyet’in yaşam mücadelelerinin içeriğine, sebeplerine ve sonuçlarına hem de konunun bir tarafı yapılmaya çalışılan Alevilerin Cumhuriyet içindeki konumuna fazlasıyla vakıftır.
Bu tartışma üzerinden Alevileri konunun tarafı haline getirmeye çalışmakla kurucu iradenin iki asli unsurundan birisi olan aleviler CHP üzerinden Cumhuriyet’ten soğutulurken, uzun zamandır kuluçkada olgunlaştırılmaya çalışılan yeni bir Alevi Meselesi’nin fitili de ateşlenmeye çalışılmaktadır. Hakim güçlerin yönlendirmesiyle İmralı’da teröristlere bir devlet bahşederek terör sorununu çözen siyasi iktidar yeni bir açılım vasıtasıyla Cumhuriyet ile olan kavgasını daha da derin köklere indirmeye çalışmaktadır. Ayrıca özellikle Almanya odaklı vakıfların Aleviler üzerindeki öteden beri süregelen çalışmalarını hesaba katarsak durum daha nazik bir hal almaktadır.
Kısacası; daha dün, hem de daha bir hafta önce TBMM’de DTP’li milletvekilleri ile MHP’li milletvekillerini kavga ettirmeye çalışan AKP ve hükümet, bu olay üzerinden de Alevilerle CHP’yi kavgaya tutuşturmaya çalışmaktadır.
Oysa ki Öymen’in Alevilere yönelik tek bir kelimesi dahi yoktur. Söylediği kısaca şudur: Dün devlete isyan edilirken devlete savaşlar ilan edilirken kan ve gözyaşı yok muydu? Bunca canı kanı boşuna mı heba ettik?
Ben de sorayım: Gerçekten de biz Yemen’de Mekke’de Medine’de boşuna ölecek kadar salak bir millet miyiz? Haşa… Asla salak değildik. Sadece bize atalarımızın, dinimizin, milli değerlerimizin ve kültürümüzün bıraktığı miraslara sahip çıkacak kadar onurluyduk.
Ey Türkiye!
O, Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve elimizde kalan son vatan kalesine sahip çıktı sen de ONUR’una sahip çık.