TÜRKİYE’NİN (BİR VAKİTLER) KORKULARI
Yıllarca bu memlekette Türkiye’yi bir yerlere benzetme hikâyelerini dinledik. Bir türlü kendimize benzememize fırsat verilmedi.
İsterseniz gelin sizlerle 50 yıl gerilere bir yolculuk yapalım.
yıl: 1950 sonları ve halkın büyük desteğiyle iktidara gelmiş (doğrusu ve yanlışlarıyla) DP var… Sen misin “gerici, yobazların” oylarıyla yine iktidara gelen?! “seni ben bile kurtaramam” diyen Milli Şef İ. İNÖNÜ…
Ve sonra düğme basılmayı bekliyor. “BAS” dediler, bakın neler oldu:
-Gericiler geliyor!..
-İnkılap kanunları elden gidiyor!..
-Bakın “Said Nursi her geçen gün taraftar buluyor”.
Ne oldu kardeş, kim geliyor dediniz?
-Menemen, Kubilay, Derviş…
Anlamadım…
-Ne anlamaz adamlarsınız? Görmüyor musunuz her yerde ezanlar Arapça okunuyor,
camilere gidenlerin sayısı arttı. İşte size gericilik!..
…
Demek bunlar olunca 50 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti Suudi Arabistan olacak ha!.. (o dönem TV’ler olmadığı için) şarkı gazetelerde koro halinde barda, sazda, pavyonda, karada, havada, denizde söylendi.
Sonuç ne oldu dersiniz?
Yaygaralar, kıyametler koptu… ilerici-gerici tasnifine gidildi, neredeyse evlere (X) işareti konulacaktı.
Buna “kıt’a dur!” diyecek birileri vardı elbet. Analar ne GÜRSEL’ler, ne AYDEMİR’ler…doğurmuş, boşuna mı?
Yıl: 1960 27 Mayıs; Türk Milleti Adına! Yönetimi Arabistan olmaktan kurtarıp! Uganda saflarına çektik.
Darbe boşuna yapılmaz! “Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanları içeri tıkan güç”, gereğini yapacak mahkeme de kuracaktı elbet… Öyle de oldu…
Son durum:
Cumhurbaşkanı Celal BAYAR yaş haddinden dolayı ipten döndü. Başbakan (MENDERES) iki bakanıyla (ZORLU ile POLATKAN) darağacına gittiler. Vatan için!
Aman Allah’ım!
Faciaya bakar mısınız?
Adnan MENDERES ve şeriatçılık…
Şimdiki son;
Adnan MENDERES ve iki bakana iade-i itibar… yani “af edersiniz, yanlışlık oldu”
Ne zaman?
Asılmalarından 30 yıl sonra; “PARDON…”
“Bir musibet bin nasihatten yeğdir” dedik; demez olaydık. Sadece 9 yıl sonra:
Demokrasi nakavt; kanlar içinde;
Kimi şapkasını alıp kaçmış, kimi “oh olsun” demiş… bu kez kimi Marxist-Leninist solcular, nurcular tehlike. Deniz GEZMİŞ ve arkadaşları darağacına, yüzlerce Nurcu ve solcu genç hapishanelere…
Oldu olan. Bundan sonra ibret olsun… olsun da kime?
Seçimlerden sadece 7 yıl sonra:
-Komünizm geleceeeek!
-Hayır şeriat geleceeeek!
-komünizm geleceeeek!
-Hayır İran’da devrim oldu, Türkiye İran (gibi) Suudi olacaaak! (pek anlamadım)
Yapma etme kardeşim, Türkiye niye Arabistan olsun ki?
-Siz bilmezsiniz, Türkiye adım adım Arabistan’laşıyor… Türkiye Sovyetler Birliği olacaaak! Ya bir dakika niye Sovyetler Birliği, niçin İran? Ya da hangisi?
-Görmüyor musunuz İmam Hatip’ler çoğalmakta, Kur’an Kurslarına gidenler artmakta. O zaman Sovyet’ler olmaktan kurtulduk,
Yok, yani evet…
Sonrası malum; “az kalsın şeriat ya da komünizm gelecekti!” Demokrasi rafa kalkacak,anayasa değiştirilecekti. Uyanık olunmalıydı. Netekim iç tehditlere karşı müteyakkız “bazı paşalarımız” durumu zamanında fark ettiler de komünistler, gericiler gelmesin, Türkiye Suudi veya Sovyetler Birliği olmasın diye “hiç istemedikleri halde ihtilal yapmak zorunda” kaldılar!
Böylece darbeciler 12 Eylül 1980 yılının serin bir cuma sabahında yönetime el koydu. (cinayetler aynı gün ve saatte bıçak gibi kesildi, örgütlerden çıt yok) “11 Eylülde akan kan ne oldu da birden durdu” sorusu yıllardır cevap bekliyor?
Mecbur(iyett)en anayasayı buzdolabına koyup dondurdular, tabi ki demokrasi de tirtir titreyrek paaaaaat! diye yüzümüze çarptı. E tabi bütün bu ayıplanacak duruma düşmemiz, yani 4. sınıf ülke olmayı göze almamız anayasayı, demokrasiyi kurtarmak için!.. (nasıl olacaksa)
Sonuç: Türkiye’yi “Suudi Arabistan olmaktan” kurtardık, “cunta”nistan olmaya feda ederek. Onlarca gencimiz darağacına gönderildi, binlercesi hapishanelere gönderildi.
Yurt dışına gidebilen canını kurtardı ama vatandaşlığını kaybederek… bölünecektik ya!..
Cezaevlerinde -başta Diyarbakır cezaevi olmak üzere- can kaybının haddi hesabı yok…
İşkence zulüm… Onbinlerce gözaltı ve fişleme… nefes alınamayacak bir ortam… Geride kalan kan, gözyaşı, binbir sönmüş ocak… Ve tabi ki belini doğrultamayan demokrasi…
Yani Suudi, İran, Sovyetler olmadık… Peki demokrat ve insan haklarına saygılı ülke olduk mu?
1980’li yılların ortaları; rahmetli Turgut ÖZAL’ın Türkiye’ye kazandırdığı yeni süreç; demokratikleşme, sivilleşme dönemi:
-Yetişin dostlar!
Hayrola n’oldu?
-Terör, yok irtica, yani…
Sıkıyönetim zaten devam ediyor…
-Evet ama Türkiye İran oluyor!
Ya Türkiye nasıl İran olsun? Daha İran bile İran olamadı ki.
-Hayır siz bilmezsiniz, Türkiye İran oluyor.
-Kurtarın! Türkiye İran’laşıyor!
-Fatih Çarşamba…
…Iıı!
-Çarşaflılar, cübbeli erkekler…
E…
-E si İran gibi oluyoruz.
Türkiye Çarşamba’dan mı ibaret? diyeceksiniz ama kime?… sizi dinleyecek birileri yok ki… Sesin geldiği yöne bakıyorsunuz plak, kaset, cd… sesi. Dolayısıyla bağırsanız da, çağırsanız da duyuramazsınız. Bereket sıkıyönetim vardı da operasyonel bir durum gerçekleşmedi diyecektik:
-Türkiye Cezayir olacaaak!
Anlamadık ne(resi)?
-Cezayiiir!
Rahmetli ÖZAL bunlarla çok uğraştı ama ömrü yetmedi.
İran tutmayınca Cezayir, Afganistan bölümüne geçildi…
-Eyvaaah! (dönüyoruz aynı ses)
N’oldu kardeş?
-Cezayir’leşiyoruuuz!
Nasıl yani?
-Cezayir’de kıtır kıtır adam kesiyorlaaar!
Tamam, kestirenlere, kesenlere, bu hale getirenlere, bakıp seyredenlere -en başta BM’ye yazıklar olsun da konumuzla (pardon ülkemizle) alakası ne?
-Ne demek? Bakın Refah Partisi güçlenip geliyor…
Haaa! Pardon, unutmuştum… Öyle ya “Refah Gelecek Zulüm Bitecek” doğru…
-Ya! Gördün mü? Sen de tehlikeyi fark ettin…
Efendim himmet buyurup gözümüze -af edersiniz- kafamıza soktunuz ya!..
-Öyle, uyanık olmalıyız… haydi hep beraber:
-Türkiye Cezayir olacaaaaaaaaaak!
-Adam doğruyorlaaaaaaaaaaaaaar!
-Türkiye laiktir laik kalacak…
-Asker buraya tanklar Sincan’a
Ondan sonrasını merak edenleriniz için yukarıda “S. Arabistan’laşıyoruz” sarkısı sonrası olup bitenleri küçük değişikliklerle “kopyala yapıştır”ıyorum. (sebep: şarkı-sonuç ilişkisi)
Sonrası malum; az kalsın ihtilal olacak, şeriat gelecekti! Şeriat gelince de demokrasi rafa kalkacak, anayasa değiştirilecekti! Buna uyanık olunmalıydı. Çok “çevik bir” liklerimiz içinde iç tehditlere duyarlı “BİR paşamız” durumu zamanında fark etti. Gericiler gelmesin diye kendileri “ihtilal yapmak zorunda” kaldılar “üzülerek!” Böylece darbeciler 28 Şubat 1997 yılının buz gibi bir Cuma gecesinde yönetime el koyamayınca ‘tank’ koydular.
Kış mevsiminde anayasayı buzdolabına koyma gereği duymadılar, ama demokrasi tirtir titreyrek pat! diye yüzümüzün diğer tarafına çarptı. E tabi laikliği kurtarmak için bazı şeylerden (demokrasi, özgürlükler, insan hakları vs) fedakârlık edip vazgeçmek lazım dediler, vazgeçtik!
(olan biteni bu uslupla anlattığım için sizlerden çok özür diliyorum) Bakın uzattık, az kalsın laiklik elden gidecekti!
Evet, Türkiye laik(miş) laik kalacak şarkısını muhteşem koro eşliğinde söylerken,
Türkiye ve Afganistan’da hava şartları uygun;
ürkiye’de AK Parti yani “muhafazakâr demokrat” iktidar var. Ne de olsa eski İslamcılar(şimdi değiller mi acaba?) başta.
Bunların iktidar olduğu yerde biz laikçi, elit ve “beyaz” Türklere ekmek yok.
O halde kıyameti koparalım.
Nasıl?
Şarkımızı çalalım… şef YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ, orkestrayı da zaten “alimler alimi!
Hocaların Hocaları!” rektörlerden oluşturduk.. 1, 2, 3… hep beraber:
“Tür-kiye Afga-nistan olma-sın”
“Ordu Göreve” (tam da ilim ve bilim öncülerinin ağzına ‘cuk’ diye oturan slogan!)
“İrticaya Hayır”
Peki
Sarıkız, Ay Işığı, Eldiven, Ergenekon… için bir sözünüz var mı?