Uzaklarda Bir Sürgün Yeri: Fizan!

Mustafa KÖSE

TARİH BİLİNCİ

Namık Kemal, 1873’te Hanya vapuruyla Kıbrıs’a (Magosa ) sürgüne giderken kendisi ile kader birliği eden Nuri Bey’e,  ” Benim için telaş etmeyin, ben Magosa’ya gidiyorum.. Siz de elbette Akka’da kalmazsınız; Fizan’ı filan boylarsınız… ” diye not  bırakarak, esas korkulacak sürgün yerinin Fizan olduğunu  belirtmiştir.

Trablusgarp, eskiden beri hem siyasi suçlular, hem de merkezden uzaklaştırılmak istenen devlet görevlileri için bir sürgün yeriydi.  Ancak burası asıl ününü II. Abdulhamit zamanında edindi. Tahttan indirilme korkusunu bir saplantı haline getiren Sultan Abdülhamit, çareyi en tehlikeli düşmanlarını (Jön Türkleri)

zehirlerini saçamayacakları, saçsalar bile etkili olamayacakları en emniyetli yer olan “Fizan’a” sürmekte buldu.

Sürgün Abdülhamit’in en sık başvurduğu cezalandırma yöntemle- rinden biriydi. Aslında bunun amacı cezalandırmaktan öte tehlikeli gördüğü muhalifleri İstanbul’dan uzaklaştırmaktı. Jön Türk hareketini dağıtmak ve örgüt mensuplarını muhafaza etmekti. Öte taraftan kimilerine göre Abdülhamit’in hemen her zaman sürgün cezasına yetinmesine neden olan şey, ondaki “adalet” ve “merhamet” duygularıydı. Ona yakıştırılan “zalim”, “hak tanımaz”, “keyfi” ve  “nefsani” sıfatları tamamen uydurma, “Kızıl Sultan” yakıştırması ise tamamen Ermenilerin icat edip, bütün dünyaya yaydığı” bir lekeden ibaretti. …(1).   

Abdülhamit’in sürgün politakası, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul’da dağıtılmasında başarılı olmuş, ancak çağdaş bir eğitim gören binlerce Türk gencini ülkenin ücra yerlerine  sürmesi, bunların siyasi etkinliklerini, örgütlenmelerini buralarda yaymalarına yada sürgünde bulundukları yerlerden kaçarak Avrupa’da ki Jön Türklerle birleşmelerine yol açmıştır.

ŞEREF  KURBANLARI

1896’da,  İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin planladığı başarısız bir darbe planı ortaya çıkarılmıştı. Söz konusu olayda plan, eyleme geçmeden bir gece önce cemiyet üyelerinden Nadir Bey’in boşboğazlığı yüzünden beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmış, isimler ifşa olmuş ve komplocuların hepsi ayni gece birbiri ardına tutuklanmıştı. Teşkilat üyeleri çok ağır bir suçlamayla karşı karşıya bulunuyorlardı, çünkü söz konusu plan sadece padişahın hallini değil, gerekirse öldürülmesini de öngörüyordu. … Buna karşın Sultan Abdülhamit’in tepkisi, plana karşı örgüt mensuplarını sürgüne göndermekten ibaret kalmış, hatta planı uygulayacak olan İstanbul’daki 1. Fırka komutanı Kazım Paşa, rütbe indirimiyle İşkodra valiliğine atanarak basit bir cezayla kurtulmuştu.

Abdülhamit’in saltanatı boyunca giriştiği en büyük sürgün operasyonu, yukarda sözünü ettiğimiz darbe girişiminden bir yıl sonra, 1897’de gerçekleşti. Sultan söz konusu girişimden sonra, İttihat ve Terakki’nin toparlanmaya çalışan İstanbul örgütünü yakın takibe almıştı. Bu sırada aldığı bir ihbar, örgütü tamamen çökertmeye yönelik olarak büyük bir tutuklama operasyonuna girişmesine neden oldu. Bu operasyonda İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilgili görülen 324’ü öğrenci, toplam  630 kişi tutuklanarak hücrelere kondu. Bunlar muhtelif tarihlerde ve İstanbul’un çeşitli semtlerinde yakalanmış, ayrı ayrı hücrelerde yatırıldıktan sonra hepsi Taşkışla’da toplanmışlardı.

Taşkışla Divan-ı Harbi’nde yapılan yargılamalarında 78 kişi suçlu bulunarak sürgünle cezalandırıldı. Önemli bir kısmı Tıbbiye öğrencilerinden ve hekimlerden oluşan sürgün kafilesi, nereye gönderildiklerinden habersiz olarak, 8 Eylül 1897 tarihinde Şeref vapuruna bindirilerek yola çıkarıldı.  Kafiledekiler bindirildikleri vapurun adından dolayı ” Şeref Kurbanları ” adıyla Jön Türkler arasında  ” Abdülhamit zulmünün ” canlı bir kanıtı olarak efsaneleştiler.

Mahkumlar 15 Eylül 1897’de Trablusgarp’a indiklerinde, plan onların Fizan’ın merkezi olan Murzuk kazasına gönderilmesiydi. …  ..  Vali Namık Paşa’nın çabalarıyla çoğu Trablusgarpta alıkondu. Çeşitli görevlere atanarak kentten çıkmamak şartıyla serbest bırakıldılar. Trablus zaten öteden beri sürgün şehriydi. Buraya yollananların çoğu iş güç sahibi olmuşlardı. Yeni gelenlerde, mesleklerine göre devlet dairelerinde görevlendirildiler. Sürgünler, aralarında topladıkları parayla şehrin merkezinde bir kütüphane kurdular. Ardından Mekteb-i İrfan adı verilen, tüm hocaları sürgünlerden oluşan okul inşa edip, açtılar. 

Sürgünler burada siyasi faaliyetlerini sürdürmekten geri kalmıyorlardı.  İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Trablusgarp’taki şubesi ( 7. şube ) yeni gelenlerle daha da güçlenmiş ve etkisini arttırmıştı. Ayrıca Örgüt mücadelesini Avrupa’da sürdürme kararında olanların kaçmalarına da yardım ediyordu. Gruplar halinde kaçıyorlardı. Mesala 4. firar Ferit, Yusuf Akçura ve Fazlı Beylerin ki idi. Bunu ilerleyen yıllarda diğerleri izledi. …   İlginç bir firar, 1908 yılında, iki kez ölüme hüküm giyen, sonra cezası ömür boyu kalebentliğe çevrilerek Fizan’a sürülen  Bahriye Zabiti Sami Bey’inkiydi.  Büyük Sahra çölünü ters yönden 6 ayda açlık ve susuzlukla mucize gibi aşıp, Gine Körfezi kıyılarına ulaşmıştı. “Çölgeçen”  soyadını alan Sami Bey oraya vardığında İstanbul’da çoktan Meşrutiyet  ilan  edilmişti. (1)

Daha sonraları ve günümüzde muhaliflerince bile olumlu icraatları, usta denge politikası takdir edilen II. Abdülhamit,  genç öğrencileri, subayları, aydınları ve başarılı bürokratlarını,  30 yılı aşkın hükümranlığı esnasında oluşturduğu, hafiye ve  jurnal teşkilatının, bahşiş almak için pek çok da alakasız yada sadece tanıdığı veye akrabası kişiler gibi delil ! sayarak,  gözaltına aldırdığı, tutuklattığı ve yaygın olarak sürgüne gönderdiği,  bilahire Jön Türk ve İttihat Terakki’nin yaygınlaşıp, güçlendiği, devamında iktidarının sonunu hazırladığı anlaşılabilmektedir. Tarihsel olaylarda geri dönüp şöyle olsa deme şansımız yoktur. Ancak ders alma şansımız vardır. Birbirini hiç tanımayanlar aynı örgüt üyesi olmaktan toplanmış, kurunun yanında yaş da yanmıştır.. Bu gibi olaylarda, sürgünlerde  haksız yere,  üstlerinin  ya da rakiplerinin çekememez- liklerinden iftiraya uğrayanlar olmuştur.  İşin ilginç yanı bu kişiler mazlum durumda olduklarından,  daha heyecanlı bir Örgütçü olup çıkabilmek- tedirler. İktidarlar yanlışları düzeltmeli, adaleti uygulamalıdır. Yoksa Fizan Örgüt’ün Okulu ve Kampı olur.. Olmuştur da..Tarihten ders alınmalı.!  Fizan’da çok çok uzak doğrusu…

NE DERSİNİZ, YENİ SÜRGÜNLER OLSUN MU ?

Yararlanılan kaynak :(1)ALTUN, Mehmet – Jön Türklerin Korkulu Sürgün Yeri: Fizan denen şu   yer!. TOPLUMSAL TARİH -s.24- 29 – Mayıs 2004

  FİZAN ÇÖLÜNDEN BİR RESİM ..

print

Bir cevap yazın