Geç gelen adalet, adalet değildir.
Ülkede her yıl suç oranı artarsa;
Fiziki olanaklar yetersizse;
Personel, savcı, hâkim sayısı azsa;
Hakları tam verilmiyorsa;
Yarım milyondan fazla dava masada bekliyorsa;
Adalet geç gelir.
Adalet olmaktan da çıkar.
* *
Adaletin sarsılmaması için yeni düzenlemeler zorunludur.
* *
Uzlaşma, bunlardan biridir.
Ceza Muhakemeleri Kanunu’na ek bir yönetmelikle yürürlüğe konmuştur.
Uzlaşmada amaç barışmadır.
Mağdurun ve toplumun zararını giderilecek…
Yargının da yükü azaltılacaktır.
Avrupa ülkelerinde davaların yüzde 75’i bu yöntemle bitirilmektedir.
* *
İyi düşünülmüş, hakkı koruyan, barışı sağlayan hukuk yöntemi.
Ama Türkiye’de tutmadı.
Yürürlük tarihi 2005’den bu yana…
Davalarda uzlaşma bir türlü oturmadı.
“Savcı bizi uzlaştırdı” lafı bile duyulmadı.
* *
İyi anlatılamadı, vatandaş eğitilemedi.
Hepsi bir yana… En kötüsü;
Adaleti sağlayacak kişiye, adalet düşünülmedi.
* *
Bir savcının başarı ve terfii ölçüsü; çıkardığı iş ve dava sayısıdır.
Ne ilginçtir ki…
Uzlaşmayı sağlama, başarı değildir.
Uzlaştırmak savcıyı terfi ettirmez.
Uzlaştırıcılık değerlendirmeye girmez.
Aksine köstek olur, ayak bağıdır.
* *
Çünkü bir savcı…
Uzlaşmaya ayırdığı zamanda diğer işler kalacak, dosya bekleyecektir.
Az iş çıkacak, tembel görünecektir.
Başarısız denilecek, terfisi yapılmayacaktır.
Tersi olsa; uzlaşma patlaması kaçınılmazdır.
Savcılar, gönüllü uzlaşmacı olacaktır.
Yargının en önemli sorunu hafifleyecektir.
* *
En önemlisi…
Adalet başka yerde aranmayacaktır!