Voltran çizgi filmini büyük çoğunluğumuz biliriz. Beş küçük araç değişerek birleşiyor ve büyük bir robot oluşturuyor. Aslında bu çizgi film seyredenlere takım oyununu anlatıyor. Takım oyununun ne olduğunu anlatıyor. Başarının aslında takım oyununda gizli olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu örneklendirme diğer takım sporlarıyla da verilebilirdi. Ama Voltran çizgi filmi çocuklara daha temelden bunu öğretmeye çalışıyor. Spor da ise fanatizm ve menfaat kavgaları takım oyununun ruhunu göstermekten daha ön planda ve amaç bozulmuş durumda.
Ülkemizde şöyle bir zihinsel gezi yaptığımızda ve ülkemiz neden bir çok sorunla boğuşmak zorunda kalıyor ve neden mutlu değiliz diye düşününce ben bunun sebebinin TAKIM OYUNUNU BİLMEYİŞİMİZDEN diye buldum.
AYAKLAR BAŞ OLUNCA KIYAMETİ BEKLEYİN Rasul uyarısı da bence buna işaret ediyor. Yani Voltranı düzdün oluşturmamışsak ve ayaklar olması gereken yerde değil de tepemize çıkmışsa işte felaketin başlangıcı başlamış demektir. Peki biz toplum olarak neden ayakları tepemize çıkartıyoruz ? Bu uyarının başka anlamları da vardır mutlaka ve bunu ilimde derinleşmiş olanlar biliyorlardır ve Belkide bu satırları okuyorlarsa bana bıyık altından da tebessüm ediyorlar olabilir. Ben yine de okunduğunda ilk akla gelen şekildeki yorumla yola devam edeceğim. Ayrıca LAYIK OLDUĞUNUZ ŞEKİLDE YÖNETİLİRSİNİZ Rasul uyarısı da çok düşündürücüdür.
Takım oyununu bilmiyorsak yani Voltran oluşturulamıyorsa demekki ayaklar beynin üzerinde zıplayacaklar hatta beyni yani emri aşıp vücudu yoldan çıkarıp ölüme sürükleyecekler. Gerçekten de Voltranı oluşturamıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarına bakın, devlet kurumlarına bakın kesinlikle Voltranı oluşturamıyorlar. Yasama, yürütme, yargı, ordu, polis, istihbarat birimleri, cami, dernek, vakıf hepside birbiriyle kavgalı ve mahkemelik.
Bırakın devlet veya sivil kurumları bir apartman yönetimi bile kavgasız toplanıp dağılamıyor. Apartmanda Voltranı oluşturamadıktan sonra diğer büyüklerden zaten umudu kesip salalarını verip namazlarını kılıp defnetmek gerek. Galiba biz hallere düşmeyi hak ediyoruz.
Bir makalede ülkemizde 80 bin dernek olduğunu okudum ve hayret ettim. 81 ilde 80 bin küsur dernek yani şehir başına bin dernek. Bilhassa engeliler dernekleri evlere şenlik. Bir de bu engelli dernekleri genel merkezdeki başkanlığa kendi topladığı engelli aidatlarından bir yüzde vermek zorundalarmış. Neden böyle bit sürüsü gibi dernek var anlaşılıyor aslında. Mesele tavuk yolma meselesi. Sendikalar çok mu farklı diyenleri duyar gibiyim. Evet hepside aynı. Mesele tavukları yolma ve yan cebe indiragandi meselesi.
Devlet kurumlarında ve beledilyeer de hatta sivil kuruluşlarda yeniden bir yapılanma şart. Voltranı oluşturmamız zorunlu yoksa işler daha da içinden çıkılmaz hale gelecek. Bilhassa dış destekli vakıf kurulması veya kurdurulması hiç hayra alamet değil. Gelişmiş ülkelerin Voltranları çok iyi çalışıyorlar doğrusu. Bizim Voltran hala kış uykusunda.