Küresel ekonomik kriz ve yansımaları üzerine çok yazılmakta ve söylenmekte. Dünyanın yakın ve önümüzdeki 10-20 yıllık döneminde hangi dinamikler etkileyici olacak?
İlk olarak 2010-2012 döneminde ekonomi ve siyasette ciddi iniş ve çıkışlar olacağını öngörebiliriz.
2013 sonrasında daha istikrarlı bir “iyileşme” olabileceği beklentisindeyim.
Çin ve Hindistan eksenindeki bir gelişim sürecinin yakın gelecekte dünyayı en çok etkileyecek dinamiklerden biri olacağı inancındayım. Kriz sonrası dünyada, G-2 diyebileceğimiz ABD ve Çin’den oluşan ve Avrupa’yı önemli ölçüde dışarıda tutan ikili ekonomik güç şeklinde, bir ‘hegemon’ ve bir ‘yeni yıldız’ ortaklığı türü bir yapıya doğru, hızla ilerlemekte. Birçok yorumcuya göre, ABD-Çin arasındaki bilateral yani ikili görüşmeler önümüzdeki yıllarda ve uzun süre dünyanın nereye doğru gideceğini belirleyecek. Birçok politik bölünme ve kriz sonrasında ekonomik anlamda kötü bir gelecek beklentisi içinde olması, Avrupa’nın etkisini hızla azaltmış bulunuyor. Dünya geneli hızlanıyor ama AB geride kalıyor! AB ortalığı G-2 ve BRIC ülkelerine terk ediyor galiba! (BRIC=Brezilya,Rusya,India,Çin)
Amerika’nın kapitalist dünya sistemi üzerindeki hegemonik konumu son mu bulmaktadır? Çin’in de ön plana çıkacağı yeni bir dünya mı oluşmaktadır? Çin’in devlet kapitalizmine mi, yoksa sosyalist bölüşüm ilişkilerine mi evrileceği tartışmalıdır.
Veriler Euro bölgesi üyelerinin krizden çıkışının oldukça yavaş olacağını ve Euro bölgesinin G-2 ve BRIC ülkelerinden çok yavaş bir toparlanma yaşayacağını açıkça gösteriyor.
Batıda devlet destekli kırılgan bir büyüme var. Asya’da kriz sonrası dönemde iç pazarın genişlemesine dayalı büyüme modeline geçileceği belirtiliyor
Enerji piyasalarında Rusya ile İran devletlerinin belirleyici olabileceği üzerine yaygın görüş bulunmaktadır.
Brezilya ve Güney Amerika’nın da bu dönemdeki en önemli aktörlerden biri olma olasılığı yüksek gözükmektedir.
2007 başından beri Latin Amerika’da 11 ülkede halkçı bir rüzgâr esmekte ve Bolivarcı uygulamalara gidilmektedir.
19’uncu yüzyılda bağımsız ve birleşik Latin Amerika için mücadele etmiş olan “Kurtarıcı” Simon Bolivar Venezüella’da,Bolivya’da, Kolombiya’da ve yakın diğer ülkelerdeki politikalara ilham vermektedir.
Güney Amerika sadece Castro, Guevara, Chavez, Bolivar, Ortega gibi liderleriyle değil; Marquez, Neruda, Cortazar, Borges gibi edebiyatçı yazar-ozanlarıyla da ilginç, büyüleyici bir kıtadır.
Latin Kıtasından başka Afrika’nın da hammadde yönünden önemi giderek artmaktadır.
Bu temel gelişme eksenlerinden başka yakın dönemin en belirleyici süreçlerinden biri de zaten var olan teknoloji ve ar-ge sürecinin daha da hızlanacak olmasıdır.
Bu kapsamda ülkemize bakacak olursak şunları söyleyebiliriz;
Türkiye 2023’te gelişmiş ilk on ülke arasına girmek gibi oldukça iddialı bir hedef içindedir.
Bu hedef elbette yakalanabilir, yeter ki; bürokrasideki ve yerel yönetimlerdeki verimsizlikler hızla aşılsın, başta eğitim, ekonomi ve kültür olmak üzere her alandaki insan kalitesi hızla yükseltilsin, işgücü ve toplum yüksek bir verimlilik bilgi ve becerisiyle, bilinciyle donatılsın..
Ama daha acili yüksek düzeydeki işsizliği azaltıcı ve genç işsizliği öncelikle önleyici önlemlere gidilmesidir. Alınan bu önlemler kısmen de olsa işe yaramış ki AB üyesi ülkelerin önemli bir kısmında bizdeki gibi çift haneli işsizlik oranına ulaşılmamış. Çift haneli işsizlik oranına %19.4 ile İspanya, %12.4 ile Slovak Cumhuriyeti, %12.1 ile Belçika ve %10.0 ile Fransa ulaşmış. Türkiye ise The Economist dergisinin sıralamasında %24.5’lik işsizlik oranı sahip Güney Afrika ve %19.4’lük orana sahip İspanya’nın ardından, %13.0 ile üçüncü sırada.
İşsizlik ciddi bir ekonomik sorun. Sorunun çözümü ancak bir programla mümkün. Bu tür programlara da siyaset sokulmamalı. Gençleri işgücü piyasasının talep etmediği alanlarda eğitmek, eğitimsizlerin yanına eğitimli yoksullar yerleştirmek demek. Bu söylediğimizden alınanlar olabilir. Ancak gerçekler taş kadar ağır, gül goncası kadar naziktir. Alınganlıklar sorunu çözmüyor. Bir taraftan küresel dünyanın içinde yer aldığınızı, G-20 ülkesi olmakla övüneceksiniz, bir taraftan ta hiçbir G-20 ülkesinde istihdam olanağı bulamayacakları alanlarda gençleri eğitim almaya teşvik edeceksiniz. Bu elbette bir çelişkidir. Burada öğrenci ailelerine ve gençlere de görevler düşmektedir. Siyasal iktidarlar kontrol edilebilir insanlar, kitleler isterler. Eğitim politikaları onlara bu imkânı verir. Ancak aileler ve öğrenciler buna direnmeliler. Bunun için de örnek alınacak ülkeler vardır.
İşgücündeki verimlilik seviyesi Avrupa Birliğine kıyasla çok düşüktür. Bunu azaltıcı teknolojik ve eğitsel önlemler yaygın olarak alınmalıdır.
Gerçek anlamda bir verimlilik atılımı veya açılımı artık zorunludur. Ekonomik verimlilik her şeyin temelidir.