Yaz Yüzünü Gösterince

Sıcaklara hasret kalmak hele hele biraz gecikirse herkesin diline düşer. Aynı dil, sıcaklar birkaç hafta sürsün tersini terennüm eder ilk söylediklerini yalanlarcasına. O zaman Hoca Nasreddin’in şu veciz sözü aklımıza düşer ” Bahara kimsenin lafı var mı?”.

Yaz, sıkışmış duyguları rehavete davet eder. Kimyası itibariyle tembelliğe teşvik eder.

Düşüncenin keyif ile yer değiştirdiği bir süreç yaşanır. Daha keskin düşüncelerin daha muğlâk olmaya doğru hızla yürüdüğünü görürüz.

Tatil tasavvuru günümüz insanının vazgeçilmez bir vaziyeti haline gelmiştir. Kimyası rahatlık iken, bu tasavvur mecburiyete dönüşmüştür maalesef. Herkes keyfe yaslanırken, düşüncenin peşinde koşanların böyle bir lüksü yoktur. Tatiller de amacın bir parçası haline getirilebilir hatta getirilmelidir.

Tatil, harcama kültürünün en fazla ciro yaptığı zamandır. Harcama kültürü insanın amaçları ile örtüşen bir yapıda olması bir mecburiyettir. Geçici olana yatırım yapmanın karşısında değiliz şüphesiz ama baki olan ihmal edilmemelidir. Bu ihmal gerçekleşirse, hayat anlamını yitirmiş demektir.

Dava adamı mevsimlere hükmeder. Tam tersinin gerçekleştiğini görmek, ” dava” kelimesi ile örtüşmez. Bu örtüşmeme öyle mesafeler alır ki akla ziyan bir vaziyet kendiliğinden belirir. Bu hal, muhal bir davanın ilk belirtisidir. İnsan-ı kâmil olmak hayal âleminden bile çıkmış demektir.
Bir şey geçici ise itibarı yoktur. Ömür geçicidir öyle ise dünya hayatının zahiri yapısı itibariyle değeri yoktur. Ona değer katan, nasıl değerlendirildiğidir. Geçici tembellik süreci de diyebileceğimiz tatil, bu zaviyeden bakıldığında doğru anlaşılır. Aksini iddia etmek abes ile iştigal olur.

Benim davam, tatilde konaklamaz. Tatil, benim davamda konaklar. Yazı yazmak, okumak, her zaman yaptığımız güzelliklere devam etmek, hasbıhal etmek, ortak dertlerle dertlenmek yaz ayında da mümkün. Savaşlara tatil geldi diyerek mola verildiğini gördünüz mü? En azından şöyle olmalıdır, ben davamın emrindeyim.

Hayalleri mi, tasavvurlarımı, olması gerekeni yazıyorum yaptıklarımı değil. Yaptıklarımı yazsaydım birkaç hafta sürerdi bu köşe yazarlığım. Tasavvurlarımı yazdığım için bu gazetenin bininci bilmem kaç sayısında da yazıyor olacağım. Zira tasavvurun sınırı yoktur. O düşünce dünyasında sınırları olmayan tek devlettir.

Gönül ehli olmak gerek. Gönüle gönül gerek. Gönül koymamak gerek. Gönülsüz olmamak gerek. Gönül koyana gönül koymamak gerek. Gönlü başköşeye oturtmak gerek. Aklı ona hizmetkâr kılmak gerek. Gönlü sadece sevmekle mükellef görmek sebebi hüsran olur. Hele hele bu sevmek bir boyutlu ise. Gönül her şeydir. Ger yol gönle çıkar.

Gönül…

Deli gönül…

Oy gönül…

Haftaya da görüşebilmek umudu ile.

print

Bir cevap yazın