Bir yılı daha geride bıraktık. Zamanın ve tarihin şaşmaz döngüsünde nice acılar, nice sevinçler, ülkemizde ve dünyada ilginç olaylar yaşadık, üzüldük, güldük, yazdık, çizdik ve geldik bugüne.Her yılın bitiminde dünya ve ülkemizdeki gelişmeleri, değişmeleri bir kez daha gözden geçirmeli, insanlık ve toplum mutluluğu açısından irdelemeli, dersleri, birikimleri, özlem ve umutları ortaya koymalıyız. Bu iş geleceği güzelleştirmek için geçmişi özümsemek anlamında da yorumlanabilir.
Küresel bir dünyada yaşıyoruz. Artık günümüzü hızlılık, esneklik, özgürlük, verimlilik, enformasyon gibi yumuşak, sıcak kavramlar yönlendiriyor. Uzaydaki kara delikten Asya’daki yoksul çocuğun acısına kadar her haberi duyuyor, görebiliyoruz. Bazı konular dışında saydamlık, açıklık artıyor, gelişiyor. Kimi yüksek teknolojilerde, uluslar arası ilişkilerde, siyasetin sisli labirentlerinde gizlilik devam ediyor, onun dışında hemen her şey ortada, uluslar arası dolaşımda.
Toplumda saydamlık arttıkça hangi işlerin evrensel kalitede olduğu daha iyi anlaşılacak, yapıp ettiklerimizin niceliği, niteliği belli olacaktır. Yöneldiğimiz Batı ile aramızdaki “açıkların” envanteri çıkacak, hangi basamakları hangi hızlarla atlayacağımızın hesabı yapılacaktır. Böylece yeni kuşaklar geçen asırda neleri “ıskaladığımızı” öğrenip, kolları sıvayacaklardır.
Zeki, iyi eğitimli, son derece dinamik bir gençliğimizin olduğunu düşünüyorum. Doğal zenginliklerimiz, hızlı ve gelişmeci bir özel sektörümüz, iyi işletilemese de yeterli sayıda kamu kurumlarımız, arada bir kesintiye de uğrasa demokratik-laik bir gelişme çizgimiz var. Bunlar geleceğe umutla bakmamızı kolaylaştıran unsurlar. Bir şey eksik. Toplumsal-ulusal bir ideal, bir amaç veya hedef etrafında birleşme-bütünleşme yok. Önce böyle bir hedef olmalı, sonra insanları o yönde özendirici çabalar, çalışmalar.
Bu hedef bir zamanlar Cumhuriyetçi kuruluş, top yekûn kalkınma, demokrasi olmuş, bir zaman piyasa, ihracat eksenlerinde dolaşılmış ancak ülke ve toplum olarak tam bir çizgiye oturtulamamıştır.
Şimdi dünyanın geldiği bu noktada, ülkemizin bu yeni istikrar koşullarında ulusal hedef olarak verimliliği öneriyoruz. Yüksek verimlilik hem amacımız, hem de aracımızdır. Batıda sağlanandan daha yüksek bir verimlilik artışı ve bunun adil dağıtımıyla aradaki “açıkları” kapatma olanağını yakalarız. Diğer yandan mevcut kaynakları tam ve doğru kullanarak, yeni kaynak yaratma ve kullanmada da hızlı, etkin davranarak potansiyellerimizi toplumun hizmetine sunabiliriz. Her kişi verimliliği önce bir ilke, sonra da bir teknik olarak düşünüp günlük yaşamında uygularsa, toplumsal amaca ulaşmak kolaylaşacaktır
Bu yılda da acılar sevinçleri, kederler mutlulukları, sabahlar akşamları, yazılar araştırmaları, toplantılar konferansları, buluşmalar ayrılıkları, uzlaşmalar zıtlaşmaları kovaladı durdu. 2010’da da hayat şaşmaz döngüsüyle yaşanacak, insanlık verimsizlikleri azalttığı ölçüde daha gelişmiş, daha ilerlemiş olacaktır.
Ekonomide enflasyon, ihracat, verimlilik gibi bazı olumlu sayılabilecek gelişmeler olsa da işsizlik, dış açıklar, bölüşüm yönünde de ciddi sorunlar yaşamaktayız. Yatırım ve tasarruf yetersizliklerimiz de epeyce yüksek.
En başta birey, toplum ve devlet olarak “doğru işleri, doğru biçimde yapmak” ilkesiyle hareket etmeliyiz.
Cumhuriyetin 100.yılına doğru sağlam temellere dayalı bir büyüme-gelişme çizgimiz üzerine şimdiden çalışmalı, yerel ve ulusal kaynaklarla potansiyellerimizi tam ve etkin değerlendirmeliyiz.
Anadolu çok eski çağlardan beri “bolluk ve bereketin” merkezi olmuştur. Bu topraklarda bilimin, felsefenin, sanatın nice güzel örnekleri yeşermiş; insanlar da sayısız deneyimin ve yaşam labirentlerinin içinde oluşturdukları mirası sonraki kuşaklara aktarmıştır.
Yeni bir yıla girerken bireysel “verimsizliklerimizi” aştığımız ölçüde, yeni umutlara, yeni başarılara, yepyeni başlangıçlara yaklaşacağız…